Aevar Taş-Şarkıcı

Orijinal Adı:

Bulunduğu Oyunlar:

Kitap Kategorisi:

Çevirmen:

Kitap Künyesi
Oyunlar : Bloodmoon, Oblivion, Skyrim
Çevirmen: Ceyhun Özgöç
Orijinal İsim: The Story of Aevar Stone-Singer

“Otur ve sessizce dinle evlat, sana anlatacağım hikaye çağlar öncesinden kalma.”

“Nasıl bir şey büyük baba? Kahramanlar ve canavarlarla ilgili bir hikaye mi?”

Büyük baba çocuğa sabırlı bir şekilde baktı. Büyüdüğünde iyi bir evlat olacaktı. Yakında her nesile anlatılan hikayelerin ve öğretilen derslerin değerini anlayacaktı.

“Sadece dinle ve hikayenin kalbinde yer edinmesine izin ver evlat.”

Bundan uzun, çok uzun zaman önce, Skaal ırkının daha yeni yeni ortaya çıktığı zamanlarda, dünyaya barış hüküm sürüyordu. Her şeyi-yaratan’ın bahşettiği barışta, güneş sıcak, ekinler verimli ve insanlar mutlu idi. Fakat Skaal ırkı rahatlık ve aylaklıkla büyüdü. Her şeyi-yaratan’ın lütfettiği toprakları ve hediyeleri kendi haklarıymış gibi gördüler. Fakat İblis’in her zaman uyanık olduğunu, Her şeyi-yaratan’ın ve onun seçilmiş halkına işkence etmenin cezasız kalmayacağını unuttular ya da görmezden geldiler.

İblis’in birçok yüzü vardı. Bazen yüzünü lanetli yaratıklar veya salgın bir hastalıkta gösterebilirdi. Mevsimlerin Sonu’nda biz onu Thartaag, Dünya Yok eden olarak bilecektik. Fakat o yıllarda açgözlü adam olarak bilinirdi.

Açgözlü adam (biz onu böyle çağırırız çünkü onun adını ananların hayatı paramparça olur) Skaal ırkının arasında aylarca yaşadı. Belki de bir zamanlar sadece bir insandı. Fakat İblis içine girdiğinde açgözlü adama dönüştü ve o şekilde anılmaya başlandı.

Bir gün Skaal ırkı güçlerinin güçleri onları terk etti. Güç, savaşçıların yollarından çekip gitmiş ve şamanlar artık yanlarına yaratıklarını çağıramamaya başlamıştı. Bilgeler Her şeyi-yaratan’ın hoşnut olmadığını düşünmeye başlamışlardı artık. Bazıları ise onun kendilerini sonsuza dek terk ettiğini söylüyordu. İşte o zaman açgözlü adam onlara göründü ve konuştu.

“Siz Skaal halkı gününüzü gün ettiniz. Her şeyi-yaratan’ın size bahşettiği lütufları çaldım. Okyanusları çaldım, sonsuza kadar susuz kalın diye. Toprakları, ağaçları, güneşi çaldım, ekinleriniz kurusun ve ölsün diye. Hayvanlarınızı çaldım, sonsuza kadar aç kalın diye. Ve rüzgarı çaldım, sonsuza kadar Her şeyi-yaratan’ın ruhu olmadan yaşayın diye.”

“Ve aranızdan birisi çıkıp bu hediyeleri geri alana dek Skaal ırkı, sefalet ve keder içinde yaşayacak. Ben açgözlü olanım, benim doğam budur.”

Ve açgözlü adam kayboldu.

Skaal ırkının üyeleri geceler ve gündüzler boyu konuştular. İçlerinden birinin Her şeyi-yaratan’ın hediyelerini geri alması gerektiğini biliyorlar fakat o kişinin kim olması gerektiğine karar veremiyorlardı.

Bilge olan “Ben gidemem,” dedi. “Skaal ırkına liderlik etmem ve onlara yasaları anlatmam gerek.”

Savaşçı “Ben gidemem,” dedi. “Kalıp Skaal ırkını korumam gerek. Açgözlü adam tekrar gelirse Skaal’ın kılıcıma ihtiyacı olacak.”

Şaman “Ben gidemem,” dedi. “Skaal’ın ilmime ihtiyacı var. İşaretleri okuyup bilgeliğimi paylaşmam lazım.”

İşte o zaman Aevar adında bir genç sesini yükseltti. Henüz bir Skaal savaşçısı olmamasına karşın kolları güçlüydü, kendisi de çevikti.

“Ben giderim!” dedi Aevar ve Skaal insanları gülmeye başladı.

“Beni dinleyin!” diye devam etti genç adam. “Henüz bir savaşçı değilim, bu yüzden kılıcıma ihtiyaç duyulmayacak. İşaretleri okuyamam, bu yüzden nasihatlerime gereksinim olmayacak. Ve ben daha gencim, yasalar konusunda pek şey bildiğim söylenemez. Her şeyi-yaratan’ın hediyelerini açgözlü adam’den geri alacağım. Yapamazsam bile yokluğum fark edilmeyecek.”

Skaal halkı bunun üzerine bir süre düşündü ve Aevar’ın gitmesine izin verdi. Aevar ertesi sabah bahşedilenleri geri almak için kasabayı terk etti.

Aevar ilk olarak bahşedilen suyu almaya geri almaya karar verdi. Bu yüzden Su Taşı’na doğru yola çıktı. İşte o zaman Her şeyi-yaratan onunla ilk kez konuştu.

“Batıya, denize doğru git ve Yüzücü’yü, Yaşam Suyuna kadar takip et.”

Böylece Her şeyi-yaratan’ın gönderdiği Aevar okyanusun sonuna kadar yürüdü. Bir Kara Deniz Aygırı olan Yüzücü oradaydı. Yüzücü denize daldı ve derinliklere doğru yüzmeye başladı. Fakat Aevar güçlüydü ve iyi yüzerdi. Bir mağaranın içine doğru Yüzücü’yü takip etti, etti ve etti, ta ki ciğerleri yanana ve nefesi tükenene kadar. Nihayet mağaranın sonunda nefes alabildi ve karanlığın içinde Yaşam Suyu’nu gördü. Gücünü topladıktan sonra suyu aldı ve kıyıya doğru yüzmeye başladı.

Yaşam Suyu’nu geri getirdikten sonra Her şeyi-yaratan konuştu. “Bahşedilen suyu Skaal halkına geri getirdin. Okyanuslar meyvelerini vermeye başlayacak ve susuzlukları son bulacak.”

Aevar Toprak Tası’na doğru yola koyuldu. İşte o zaman Her şeyi-yaratan onunla tekrar konuştu.

” Saklı Müzik Mağarası’na git ve Toprağın Şarkısı’nı dinle.”

Aevar Saklı Müzik Mağarası’nı bulabilmek için kuzeydoğuya gitti. Kendini, kayaların tavandan sarktığı ve zeminden temel attığı bir mağarada buldu. Dinlemeye başladı ve toprağın şarkısını duydu. Fakat ses çok uzaktan geliyordu. Topuzunu kaptığı gibi zeminden çıkan kayaları parçalamaya başladı. Kayaları parçaladıkça şarkının sesi daha da gür gelmeye başladı. Ve sonunda bütün mağarayı ve kalbini doldurdu. Sonra Toprak Taşı’nı geri götürdü.

“Bahşedilen topraklar tekrar Skaal’la birlikte.” dedi Her şeyi-yaratan. “Topraklar yeniden bereketli ve hayat dolu olacak.”

Aevar yorgun düşmüştü. Güneş tenini yakmıştı, ağaçların sığınacak gölgesi yoktu ve serin bir rüzgar esmiyordu. Yine de yolculuğuna devam etti. Hayvan Taşı’na gitti ve Her şeyi-yaratan yeniden konuştu.

“İyi olan hayvanı bul ve acılarına son ver.”

Bir tepenin üstündeki ayının ağlamasını duyana dek Isinfier ormanında yürüdü. Tepeye çıktığında ayıyı gördü. Boynuna saplanan bir Yitikelf oku yüzünden acı çekiyordu. Etrafta hiç Yitikelf var mı diye ağaçları kontrol etti (bazıları onların ormanın kendisi olduğunu söylese de buna inanmayanlar da vardı) ve hiçbir şey göremeyince hayvana yaklaştı. Güven verici bir sesle ve yavaşça “İyi olan, sana zarar vermeyeceğim. Her şeyi-yaratan beni senin acılarını dindirmem için gönderdi.

Bu sözleri duyan ayı debelenmeyi bırakıp kafasını Aevar’ın ayaklarına uzattı. Aevar oku kavradı ve ayının boynundan çekti. Bildiği küçük bir doğa büyüsünü kullanarak ayının yarasını iyileştirdi. Fakat bu büyü zaten çok az kalan gücünü tüketmişti. Ayının yarası kapandığı sırada Aevar uykuya daldı.

Uyandığında, ayı onun başında bekliyordu ve etraflarında parçalanmış birçok Yitikelf vardı. Ayının onu uyurken koruduğunu anlamıştı. Ayıyla birlikte Hayvan Taşı’na geri dönmek için yeniden yola koyuldu. O sırada Her şeyi-yaratan tekrar onunla konuştu.

“Bahşedilen hayvanları geri getirdin. Hayvanlar Skaal’i aç olduğu zaman tekrar doyurabilecek, üşüdükleri zaman onları giydirebilecek, ihtiyaç zamanında onları koruyabilecek.”

Gücünü toplayan Aevar Ağaç Taşı’na doğru yola çıktı. Bu sefer ayı onu takip etmedi. Vardığında her şeyi yaratan onunla konuştu.

“İlk Ağaçlar artık yok, tekrar dikilmeleri gerekiyor. Tohumu bul ve İlk Ağaç’ı dik.”

Aevar İlk Ağaç’ın tohumlarını bulabilmek için tekrar Hirstaang Ormanı’ndan geçti fakat hiçbir şey bulamamıştı. İşte o zaman Ağaç Ruhları’yla, yaşayan ağaçlarla konuştu. Ona tohumların (onlar düşmanın hizmetkarları oldukları için) bir Yitikelf tarafından çalındığını söylediler ve bu Yitikelf onları kimsenin bulamaması için ormanın derinliklerine saklamıştı.

Aevar ormanın derinliklerine doğru gitti ve kötü Yitikelf’i kendisini çevreleyen birkaç Zayıf Ağaç Ruhu ile birlikte buldu. Aevar ruhların Yitikelf’in esiri olduğunu görebiliyordu. Kötü Yitikelf tohumların büyüsünü kullanmış ve ağaçların saklı adını fısıldamıştı. Aevar böyle bir güce karşı koyamayacağını bildiği için tohumları gizlice alması gerektiğine karar verdi.

Aevar çantasına uzandı ve çakmaktaşını çıkardı. Yaprakları toplayarak Yitikelf ve hapsedilmiş ruhların bulunduğu açıklığın dışında küçük bir ateş yaktı. Bütün Skaal ırkı ruhların ateşten nefret ettiğini bilirdi. Ateş hizmet ettiklerini ruhları yakıp kavururdu. Ruhlar ateşi söndürmek için alelacele koştular. Kargaşadan yararlanan Aevar, Yitikelf’in arkasından gizlice geçti ve tohumların olduğu çantayı kaptı. Kötü Yitikelf kendisini fark etmeden oradan uzaklaştı.

Aevar Ağac Taşı’na geri döndü ve tohumları toprağa gömdü. Ve Her şeyi-yaratan onunla konuştu.

” Bahşedilen ağaçlar geri getirildi. Ağaçlar ve bitkiler yeniden büyüyüp çiçek açabilecek, yiyecek ve gölge sunabilecek.”

Aevar yorgun düşmüştü. Güneş sadece tenini yakıyor ve rüzgar serinletecek kadar esmiyordu. Yine de kısa bir süre için bir ağacın gölgesinde dinlendi. Ayakları güçsüz ve gözleri kapanmak üzereydi fakat yolculuğuna devam etti. Güneş Taşı’na vardığında Her şeyi-yaratan onunla tekrar konuştu.

“Güneşin hoş sıcaklığı çalındı, bu yüzden artık sadece yakıyor. Güneş’i Yarıgölge Salonu’ndan kurtar.”

Böylece Aevar batıya, Yarıgölge Salonu’na ulaşana dek donmuş toprakların üzerinden yürüdü. İçerideki hava ağır ve boğucuydu ve kendi kolu dışında hiçbir şey göremiyordu. Burada yaşayan ve kendisini parçalayıp kemiklerini yiyebilecek yaratıkların ayak seslerini duymasına rağmen bir duvara yaslanıp yoluna devam etti. Saatler boyunca sessizce hareket ediyordu. Sonunda salonun sonunda soluk bir ışık görmüştü.

Orada, büyük ince bir buzun arkasından öyle bir şey parlıyordu ki sonsuza dek kör olmamak için elleriyle gözlerini kapatmak zorunda kaldı. Bir yaratıktan parlak renkli bir göz kopardı ve bütün gücüyle buza doğru fırlattı. Önce buzda küçük bir çatlak belirdi ve sonra bu çatlak büyüdü. Işık yavaşça çatlakların arasından çıkmaya, buzu yavaşça parçalamaya başladı ve sonunda paramparça olan buz duvarlara çarptı. Işığın çevresindeki duvar büyük bir güçle parçalandı ve hızla Aevar’ı ve tüm salonu aydınlatmaya başladı. Aevar kör olan ve yanan yaratıkların çığlıklarını duydu. Işığı takip ederek salondan koşarak çıktı dışarı çıkar çıkmaz yere yığıldı.

Tekrar ayağa kalkabilecek gücü topladığında güneş onu tekrar ısıtmaya başlamıştı ve bunun için minnettardı. Günei Taşı’na geri döndü ve Her şeyi-yaratan onunla konuştu.

” Bahşedilen güneş Skaal’a geri döndü. Güneş artık onları tekrar ısıtabilecek ve aydınlatabilecek.”

Aevar’ın geri getirmesi gereken son bir hediye kalmıştı, rüzgar. Böylece Rüzgar Taşı’na doğru yola koyuldu. Adanın batı yakasına doğru ilerledi. Oraya vardığında Her şeyi-yaratan onunla konuşarak ona son görevini verdi.

” açgözlü adamı bul ve rüzgarı onun esaretinden kurtar.”

Böylece, açgözlü adamı aramaya başladı. Ağaçlara baktı fakat açgözlü adam orada değildi. Ne okyanusların yakınlarında saklanıyordu ne de derin mağaralarda… Ve kara ormandaki hiçbir yaratık onu görmemişti. Aevar sonunda yıkık dökük bir eve ulaştı. Açgözlü adamı burada bulacağından emindi.

Sen de kimsin? diye bağırdı açgözlü adam, “Evime girmeye nasıl cüret edersin?”

“Ben Skaal’lı Aevar’ım.” dedi Aevar. “Bir savaşçı, şaman ya da bilge değilim. Ülkeme geri dönmezsem yokluğum fark edilmeyecek bile. Fakat okyanusları, toprakları, ağaçları, hayvanları ve güneşi geri aldım ve yeniden Her şeyi-yaratan’ın ruhunu içimizde hissedebilmemiz için halkım için rüzgarı da geri alacağım.”

Aevar, açgözlü adamın çantasını kaptı ve parçalayarak açtı. Rüzgar büyük bir kudretle açgözlü adamı adanın dışına kadar fırlatarak dışarı çıktı. Aevar rüzgarı içine çekti ve mutlu oldu. Rüzgar Taşı’na geri döndü ve Her şeyi-yaratan onunla son bir kez konuştu.

“İyi iş çıkardın Aevar. Sen, Skaal haklının önemsemediği kişi, onlara bütün hediyelerimi geri getirdin. Açgözlü adam şimdilik gitti ve halkınızı hayatınız boyunca rahatsız etmeyecek Her şeyi-yaratan’ınız minnettar. Şimdi git ve doğanın gerektirdiği şekilde yaşa.”

Ve Aevar Skaal kasabasına geri döndü.

“Peki sonra ne oldu büyükbaba?”

“Ne demek istiyorsun evlat? Evine döndü işte.”

“Hayır. Kasabaya döndüğünde ne oldu?” diye devam etti çocuk. “Savasçı mı oldu? Yoksa şaman mı? Skaal’a savaşta önderlik etti mi?

“Bilmiyorum, hikaye burada bitiyor.” dedi büyük baba.

“Fakat bu bir son değil! Hikayeler böyle bitmez!”

Yaşlı adam güldü ve sandalyesinden kalktı.

“Bitmez mi?”