Argonya Raporu

Orijinal Adı:

Bulunduğu Oyunlar:

Kitap Kategorisi:

Çevirmen:

Kitap Künyesi
Oyunlar: Oblivion, Skyrim
Çevirmen: Stormlancer
Orijinal İsim: The Argonian Account

Birinci Kitap

Lord Vanech’in İnşaat Komitesi. İmparatorluk Şehri’nde, küçük ama hatırı sayılır bir plazada toplanırdı ya da belki de tembellik ederdi. Yaratıcı olmayan, estetik ve mimari tasarımı, şaşılacak derecede büyüklüğü göz önüne alındığında, pek dikkat çekmeyen sade bir binaydı. Eğer herhangi bir eleştirmen neden böylesine şatafatsız, genişletilmiş bir yapının Lord Vanech için cazibe taşıdığını merak etse, eleştirmenler bunun sebebini kendilerine saklarlardı.

3. Çağın 398. Yılında, Decumus Scotti Komite ‘de kıdemli bir katipti.

Utangaç ve orta yaşlı adam, Beş Yıl Savaşlarında yok edilen Valenwood yollarının yeniden inşa edilmesi ayrıcalığını Komite’ye vererek, Lord Vanech’e tüm kontratların en karlısını getirdiğinden beri birkaç ay geçmişti. Bu yüzden, müdürlerin ve katiplerin sevgilisi haline gelmişti, günlerini maceralarını daha fazla ya da daha az doğrulukla anlatırken… Hikayelerin sonunu savsaklasa da, onlardan bir çoğu kutlamada yer aldığından, Silenstri tarafından Untrappa şakası hazır bulundurulurdu. Birisinin insan etiyle doymuş dinleyicisini bilgilendirmesi, her anlamda birkaç hikayeyi geliştirir.

Scotti ne, özellikle ihtiraslıydı ne de sıkı çalışırdı, bu yüzden aslında Lord Vanech’in, yapması için ona hiçbir şey vermemesini pek sorun etmezdi.

Her ne zaman küçük bastıbacak cüce adam, Decumus Scotti’nin başına ofiste dikilse, Lord Vanech hep “Sizin Komite ‘de bir itibariniz var. Sıkı çalışmaya devam edin.” diyecekti.

Başlangıçta Scotti, bir şeyler yapması gerektiği konusunda endişelenmişti ama aylar geçmeye devam ederken artık sadece, “Teşekkür ederim. Yapacağım.” diye cevap vermeye başlamıştı.

Öte yandan, göz önünde tutulması gereken bir gelecek vardı. Genç bir adam değildi ve mevcut bir iş yapmayan birisine göre hatırı sayılır bir ücret alsa da, Scotti emekli olmayı, iş yapmadan kendisine ödeme yapılmasını düşünüyordu. Hoş olacaktı, kararlaştırdı ki eğer Lord Vanech Scotti’yi ortağı yapmayı lütfederse, Valenwood kontratının ürettiği milyonlara minnettar olacaktı… Ya da en azından ikramiyenin küçük bir yüzdesi ona verilirse.

Decumus Scotti böyle şeyleri sormakta pek başarılı değildi, bunun sebeplerinden birisi, Valenwood’daki başarılarının işaretinden önce, Lord Artius için çalışan bir kıdemli katipken alçak bir aracı olmasıydı. Kendi lordu olayları beklenmedik bir şekilde zora soktuğunda, Lord Vanech’e bir şeyler söylemeyi o anda aklından uydurmuştu.

Paytakça yürüyen şey “Sizin Komite’de bir itibariniz var” dedi ve duraksadı. “Programınızda boş bir an var mı acaba?”
Scotti hevesle kafa salladı ve lordunu ofisin iğrenç bir şekilde dekore edilmiş, pek imrenilecek alanlarına kadar izledi.
“Zenithar, Komite ‘deki varlığınızla bizi kutsadı” diye ağırbaşlılıkla gıcırdadı, küçük yoldaş. “Bunun farkında mıydınız bilmiyorum ama siz gelmeden önce kötü bir zaman yaşıyorduk. Etkileyici projelerimiz vardı şüphesiz ama başarıya ulaşamadık. Kara Bataklık’ta örneğin, yıllardır yolları ve ticaretle ilgili diğer yolculuk rotalarını düzeltmeye çalışıyorduk. Bu ise en iyi adamımı gönderdim, Flesus Tijio’u ama her yıl yapılan sarsıcı yatırımlara ve zamana karşın, bu yollar üzerindeki ticaret yavaşladı da yavaşladı. Şimdi, sizin çok temiz, çok ama çok karlı Valenwood kontratı, Komite’nin karını arttırdıkça artırıyor. Sanırım bu sizin ödüllendirilmeniz gereken zaman.”

Scotti büyük bir alçakgönüllülükle ve ince bir açgözlülükle sırıttı.

“Kara Bataklık’ın hesap kontrolünü Flesus Tijio’dan almanızı istiyorum.”

“Scotti sanki, tatlı bir rüyadan korkunç gerçeği görerek uyanmış gibi şoka uğradı, “Lordum, Be… ben yapamam-”

“Saçmalık”, diye gıcırdadı Lord Vanech. ” Tijio hakkında endişelenmeyin. Benim verdiğim parayla emekli olmaktan mutlu olacak, özellikle Kara Bataklık kadar ruh buruşturan zorlukta bir iş olduğu için. Sadece sizin başa çıkabileceğiniz bir şey, sevgili Decumus.”

Lord Vanech Kara Bataklık’ın belgelerinin kutusunu ortaya çıkartırken, ağzı hafifçe “hayır” kelimesinin şeklini alsa da, Scotti tek bir ses çıkartamadı.

“Hızlı bir okuyucusunuz” diye tahminde bulundu Lord Vanech. “Yolda giderken okuyabilirsiniz.”

“… ”

“Yolda giderken… ?”

“Black Marsh, tabi ki.” Ufak adam kıkırdadı. “Eğlenceli bir adamsınız. İşin nasıl gelişeceğini öğrenmek ve yapılmakta olan iş hakkında bilgilenmek için başka nereye gidecektiniz ki?”

“Ertesi sabah Decumus Scotti, belge yığınına zorlukla elini sürerek güney doğuya, Black Marsh’a yolculuğa başladı. Lord Vanech en iyi temsilcisini korumak için bedenen güçlü bir korumadan ziyade suskun Redguard Mailic’i kiraladı. Niben boyunca güneye, Gümüşbalık boyunca güneydoğuya, Kuzey İmparatorluk vilayetinin hoş ve medeni bahçelerinden, nehir vergisi verenlerin isminin olmadığı ve tüm bitki örtüsünün başka bir dünyadan gelmiş gibi göründüğü, Cyrodiil’in yaban diyarlarına doğru devam ederken at sürdüler.”

Scotti’nin atı Mailic’in atına bağlıydı, bu yüzden katip okuma yapabiliyordu. Bu, geçtikleri yola dikkat etmesini zorlaştırıyordu ama Scotti biliyordu ki Komite’nin Black Marsh’ta uğraştığı işlerle ilgili, en azından üstünkörü bir aşinalık gerekliydi.

Bu, kırk yıl geriye uzanan kocaman bir belgeleme kutusuydu, Gideon’dan Cyrodiil’e uzanan yolun koşullarının düzeltilmesi adına, zengin bir tüccar olan Lord Xellicles Pinos-Revina tarafından, komisyona ilk olarak birkaç milyon altın verilmişti. İmparatorluk vilayetinde o zamanlar, gelmesi için ithal ettiği pirinç ve kök, yarı çürümüş ve bozulmuş şekilde ve mantıksızca uzun bir zamanda, tam üç haftada gelirdi. Pinos-Revina öldüğünden beri uzun zaman geçmişti ama IV. Pelagius Septim’in kendisinin de bulunduğu diğer pek çok yatırımcı, on yıllar boyunca yolları yapması, bataklıkları kurutması, köprüler kurması, kaçakçılıkla mücadele sistemi kurması, paralı askerler tutması ve kısa vadede, tarihteki en büyük İmparatorun, Kara Bataklık ticaretine yardım etmesi için yapacağı, işe yarar tüm şeyleri yapması için komiteyi kiraladılar. En son rakamlara göre, malların gelmesinin iki buçuk ay alması bunun sonucuydu ve artık gelene kadar tamamen çürüyordu.

Scotti okuduğu şeye yoğunlaştıktan sonra yeniden kafasını kaldırdığında manzaranın sürekli değişmekte olduğunu fark etti. Daima çarpıcı bir şekilde, daima daha kötüye doğru…

“Burası Karaorman, efendim” dedi Mailic, Scotti’nin söylenmemiş sorusuna. Karanlık ve ağaçlıylı, o nedenle Decumus Scotti bunun çok uygun bir isim olduğunu düşündü.

Soru sorma arzusunu dindiren ilk soru, tuttukları yola bağlı olarak sorduğu soruydu “Bu iğrenç koku da ne?”

“Bataklık bölgesi, efendim” diye cevapladı Mailic, karman çorman ağaç ve sarmaşıkların oluşturduğu gölgeli tünelin ağaçsız alana çıktığı yeri; sonraki dönemeci dönerlerken. Orada kasvetli İmparatorluk tasarımında, Lord Vanech’in Komitesi’nin ve Tiber Septim’den beri her İmparator’un lütfettiği resmi binalardan oluşan bir topluluk mesken tutuyordu, eğer ölümcül derecede zehirli olsaydı, iğrenç bir kokuyla, gözleri kör eden, mide burkan berbatlıkta olacağını düşündü Scotti aniden. Kan kırmızısı bataklıklar, havayı karartan kum tanesi büyüklüğünde böcekler görüsü güçlendirmiyordu.

Scotti ve Mailic, atlarını kendisini kalın ve kara bir nehrin köşesine tüneyerek açığa vuran binaların en büyüğüne doğru sürerken, vızıldayan toz bulutuna şaşırmamış görünüyorlardı. Scotti bu binanın büyüklüğü ve ciddi görünüşüyle, şırıldayan karanlık su üzerinden öbür taraftaki sazlıklara kadar yayılan beyaz geniş köprünün sayım ve vergi ofisi için olduğunu düşündü. Çok hoş, parlak, sağlam görünüşlü bir köprüydü ve Scotti fark etti ki, komitesi tarafından inşa edilmişti.

Değersiz ve aşırı duyarlı bir memur Scotti’nin ilk vurusunda kapıyı hızla açtı. “Gelin, gelin, çabuk! Etsineklerinin içeri girmesine izin vermeyin!”

“Etsinekleri?” Decumus Scotti titredi. “İnsan eti yiyorlar mı demek istiyorsun?”

“Eğer onlara izin verecek kadar etrafta duracak kadar aptalsanız.” dedi asker, gözlerini devirerek. Yarım bir kulağı vardı ve Scotti hisardaki diğer askerlerin etrafında bakınırken tümünün iyice hırpalandığını fark etti. Askerlerden birisi -burnunun tümü yok gibi görünüyordu- konuştu. “Şimdi, burada işiniz nedir?”

Scotti onlara açıkladı ve eğer hisarın içinde olmak yerine dışında dururlarsa daha fazla kaçakçı yakalayabileceklerini ekledi.

“Daha çok o köprüden karşıya geçmek konusunda endişelenseniz iyi olur” diyerek alay etti asker. “Med geliyor ve eğer bir harekette bulunmazsanız Black Marsh’a dört gün içinde ulaşamayacaksınız.”

Bu tuhaftı. Bir köprünün yükselen suyla baskına uğraması? Askerin gözlerine küçük bir bakış, onun şaka yapmadığını Scotti’ye gösterdi.

Hisarın dış kısımlarında yürürken atları gördü, etsinekleri tarafından rahatsız edilmekten yoruldukları belliydi, bağlarını söküp kendilerini özgür kılmışlardı ve ağaçlara doğru sınırlarını genişletiyorlardı. Nehrin yağlı suyu çoktan kalasların etrafını sarmıştı ve çatlakların arasından sızıyordu. Scotti bununla, belki de Kara Bataklık’a gitmeden önce dört gün bekleyip dayanmaktan daha fazlasını amaçlaması gerektiğini algıladı ama Mailic çoktan karsıya doğru koşuyordu.

Scotti onu hırıldayarak takip etti. Mükemmel bir durumda değildi ve hiçbir zaman olmamıştı. Komite’nin materyallerini içeren kutu ağırdı. Karşıya giden yolun yarısında nefes almak için durdu ve hareket edemediğini farketti. Ayakları takılıp kaldı.

Nehir boyunca ilerleyen siyah çamur ince yapışkanımsı bir hamurdu ve Scotti’nin üzerinde bulunduğu kalasları kaplayınca onu daha çabuk zapt ettiler. Panik her tarafını kapladı. Scotti düştüğü tuzaktan kafasını kaldırıp baktı ve ilerisinde Mailic’in öbür taraftaki sazlıklara hızlıca yaklaşırken tahtadan tahtaya atladığını gördü.

“Yardım et!” Scotti bağırdı. “Yapıştım, kaldım”

“Mailic ardına bile dönmedi ama zıplamayı sürdürdü. “Biliyorum efendim. Belki de bu kadar ağır olmamalıydınız.”

Decumus Scotti birkaç kilo fazlalığı olduğunu biliyordu, daha az yemeyi ve daha çok egzersiz yapmayı düşünmüştü ama şu anki kötü durumda, böyle bir diyeti yoluna koymanın, zamanında bir yardım getireceğini düşünmek hayli zor görüyordu. Sonra, Nirn’de diyet yapmaması ona yardımcı olmuş olacaktı. Bununla birlikte düşününce Scotti, Mailic’in daha önce yanında bulundurduğu hiçbir hayati teçhizatı artık taşımadığını gördüğü için, Redguard’ın dokümanların olduğu kutuyu bırakmasını kastettiğini anladı.

Scotti iç çekerek Komite’nin kutusunu çamura doğru fırlattı ve altındaki tahtanın santimetrenin çeyreğince, sadece onu çamurun tutuşundan kurtaracak kadar yükseldiğini hissetti. Aşırı derecede korkudan doğan bir çeviklikle Scotti, Mailic’in ardından zıplamaya başladı, her üçüncü tahtaya düşerek ve nehir onu kavramadan önce yukarı sıçrayarak.

Kırk altı adımda, Decumus Scotti sazlıkları ezerek Mailic’in ardındaki sağlam zemine doğru çarptı ve kendisini Black Marsh’ta buldu. Köprüyle birlikte, önemli şeylerinin ve Komitenin işlerinin resmi kayıtlarının olduğu yüklük, hiçbir zaman yeniden görülemeyecek biçimde karanlık pisliğin yükselen seli tarafından yok edilirken, arkasından gelen şapırdayan sesi duyabiliyordu.

İkinci Kitap

Decumus Scotti koşmaktan bitmiş, yüzü ve kolları kızıl etsinekleriyle kaplanmış bir biçimde çamurdan ve sazlıklardan çıktı. Cyrodiil’e doğru ardından bakarken, kara nehrin altında kaybolan köprüyü gördü ve biliyordu ki med birkaç gün içinde geri çekilene kadar, geri dönemeyecekti. Nehir ayni zamanda onun Black Marsh hesaplarının belgelerini de yapışkan derinliklerinde tutuyordu. Gideon’daki ilişkileri için kendi hafızasına güvenmek zorunda kalacaktı.

Mailic kararlı bir şekilde sazlıkların arasında ileri adim atıyordu. Scotti etsineklerini başarısızca kovuşturarak onun ardından seğirtiyordu.

“Şanslıyız, efendim” dedi Redguard, bu söylemek için son derece saçma bir şey olduğundan Scotti’yi şaşkına çevirdi, ta ki adamın parmağının gösterdiği noktayı gözleri takip edene kadar. “Kafile burada.”

21 adet, paslanmış ve çürümüş odun ve sallanan tekerleklerle çamura bulanmış vagon, ileride yumuşak zeminde yarı batmış şekilde duruyordu. Gri tenli ve gri gözlü, Cyrodiil’de yaygın somurtkan el işçisi türü olan Argonyalılardan oluşan bir kalabalık, diğerlerinden ayrılmış olan vagonlardan birisini çekiyordu. Scotti ve Mailic daha yakına gelirken vagonun son derece çürümüş ve zorlukla tanınacak halde Karafundalardan oluşan bir kargoyla dolu olduğunu gördüler… Vagon dolusu meyveden çok çürüyen bir pelteydi.

Evet Gideon şehrine gidiyorlardı ve dediler ki evet, ahşap yüklerini boşaltmayı bitirdikten sonra Scotti onlarla birlikte gidebilirdi.

Vagonun çürümüş ürününe bakarken Scotti sordu “Ne kadar süre önce toplandılar?”

“Hasat tabii ki Ağustos ayında yapıldı. ” dedi, vagondan sorumlu gibi görülen Argonyalı. Şimdi takvimler Kasımı gösteriyordu, yani tarlalardan yola çıkalı iki aydan biraz daha fazla süre olmuştu.

Açıkça Scotti ulaşım problemlerinin olduğunu düşündü. Ama her şey bir yana, Lord Vanech’in İnşa Komitesi’nin bir temsilcisi olarak onun burada yaptığı şey, bunun tamir edilmesiydi.

Vagonun yana itilmesi için, fundaları güneşin altında daha da çürüten bir saate yakın süre geçti, onun önündeki ve arkasındaki vagonlar birbirine ekliydi ve karavanın başındaki sekiz attan birisi şimdi bağımsız olan vagonun yanına getirilmişti. İsçiler keyifsiz bir rehavetle ilerlediler ve Scotti karavanın geri kalanını inceleme ve yoldaşlarıyla konuşma fırsatı buldu.

Vagonlardan dördünün rahatsız binicilere uyan oturakları vardı. Geriye kalanların tamamı un, et ve bozulmanın çeşitli aşamalarında olan bitkilerin türleriyle doluydu.

Altı Argonyalı isçisi, tenleri çok fazla böcek ısırığıyla Argonyalıların kendisi kadar korkunç görünen üç imparatorluk taciri ve kukuletalarının gölgesinin altından parlayan kırmızı gözleri görülürken, Dunmer olduğu besbelli üç pelerine sarılmış yoldaş, yolcuları oluşturuyordu.

Çenesine ya da daha yukarıya uzanan sazlıklardan oluşan sonsuz araziye bakarken “Yol bu mu?” diye inledi Scotti.

“Bu toprak zemin, farklı bir çeşit ” kukuletalı Dunmer’lerden birisi omuz silkti. “Atlar sazlıklardan birazını yer ve bazen biz de onları ateşe veririz ama bir bakmışsınız tamamen yeniden büyümüşler.”

Sonunda vagon şefi kafilenin gitmeye hazır olduğunu işaret etti ve Scotti diğer imparatorluk sakinleriyle birlikte üçüncü vagona yerleşti. Çevresine bakındı ama Mailic’i göremedi.

Sazlık denizindeki bir kayaya aniden atlayan ve tüylü bir havucu kıtırdayarak yiyen Redguard “Sizi Black Marsh’a götürmeyi ve geri çıkartmayı kabul ettim” dedi. “Geri döndüğünüzde burada olacağım.”

Scotti kızgınca baktı ama sadece Mailic’in hürmetli “efendim” hitabından vazgeçtiği için değil. Şimdi gerçekten biliyordu ki Black Marsh’ta hiçbirisi yoktu ama kafile yavaşça gıcırdadı ve ileriye doğru hafifçe dem vurdu, yani tartışacak zaman yoktu.

Sonsuz sazlıkların niteliksiz alanında şekiller çizerken, kırıcı bir rüzgar ticaret yolu boyunca esti. Uzaklarda dağlar görünüyordu ama sıkça yön değiştiriyorlardı ve Scotti onların sis ve bulutlar içindeki yokuşlar olduğunu fark etti. Gölgeler manzara boyunca uçuşup duruyordu ve Scotti yukarı baktı, dev kuşların neredeyse vücutlarının geri kalanının büyüklüğünde olan uzun, testere gibi gagaları sanki kusulmuş da kursaklarına geri koyulmak üzere dışarıda bekletiliyormuş gibi göründüklerini fark etti.

“Keskinkanatlar” dedi Chaero Gemullus, Scotti’nin solunda, genç birisi olması muhtemel ama yaşlı ve aşınmış görünen imparatorluk sakini homurdandı. “Eğer hareket etmeyi sürdürmezsen, bu lanet olası yerdeki diğer her şey gibi seni de yiyecekler. Hergeleler aşağı dalıp sana berbat bir darbe vururlar, uçup giderler ve neredeyse kan kaybından öldüğün zaman geri dönerler.”

Scotti ürperdi. Gece kavuşmadan önce Gideon’da olmalarını umut etti. Daha sonra güneşin kafilenin yanlış tarafında olduğunu gördü.

“Afedersiniz, efendim” Scotti vagon şefine seslendi. “Düşündüm ki Gideon’a gidiyor olduğumuzu mu söylediniz?”

Vagon şefi başını salladı.

“Peki kuzeye gidiyor olmamız gerekirken, neden güneye gidiyoruz?”

Bir iç çekişten başka cevap yoktu.

Scotti yoldaşlarının da Gideon’a gittiğinin onayını almıştı ama onlardan hiçbiri oraya varmak için çizilen dolambaçlı yol hakkında endişeli görünmüyordu. Oturaklar orta yaşlı sırtı ve kalçaları için sertti ama karavanın sarsan ritmi ve dalgalanan hipnotize edici sazlıklar azar azar onda etkisini gösterdi ve Scotti uykuya doğru sürüklendi.

Birkaç saat sonra karanlıkta uyandı, nerede olduğundan emin değildi. Karavan artık hareket etmiyordu, zemindeydi ve sıranın altında, bazı küçük kutuların yanındaydı. Scotti’nin anlamadığı, tıslayan ve tıkırdayan bir dille konuşan sesler vardı ve birisinin bacakları arasından neler olduğunu gözetledi.

Aylar, karavanı çevreleyen kalın sisi zar zor deliyordu ve Scotti kimin konuştuğunu görebileceği en iyi açıya sahip değildi. Bir an için gri vagon şefi kendisine konuşuyormuş gibi göründü ama karanlık, hareketi ve rutubeti hatta kesik kesik parlayan tenleri de kaplıyordu. Bu şeylerden orada kaç tane olduğunu söylemesi zordu ama büyük ve siyahtılar ve Scotti onlara ne kadar baktıysa da, ancak o kadar detay görebildi.

Salyalar akan, iğne biçimli dişlerle dolu, kocaman ağız seklinde belirli bir detay su yüzüne çıkarken, Scotti sıranın altına geri kaçtı. Siyah küçük gözleri daha onun üzerine rastlamamıştı.

Sahipleri zorla yakalanıp vagonun dışına çekilirken, Scotti’nin önündeki bacaklar hareket etti ve kıvranmaya başladı. Scotti küçük kutuların arkasına geçerken ileri doğru çömeldi. Saklanma konusunda fazla bir şey bilmezdi ama kalkanlarla ilgili biraz deneyimi vardı. Bir şeyi, herhangi bir şeyi kötü şeylerle kendi aranıza koymanın her zaman iyi olduğunu bilirdi.

Birkaç saniye sonra, bacaklar onun görüşünden yok olduktan sonra, dehşet verici bir çığlık yükseldi. Ve daha sonra ikinci ve üçüncü çığlık… Farklı tınılarda, farklı aksanlarda ama aynı derdini anlatamayan mesajla… Dehşet ve acı, korkunç acı. Scotti, Stendarr tanrısına söylenen uzun süredir unutulmuş bir duayı hatırladı ve kendi kendine fısıldadı.

Ardından sessizlik vardı… Sadece birkaç dakika süren feci bir sessizlik ama sanki saatler geçmiş gibi görünen, yıllar geçmiş gibi…

Ve daha sonra taşıyıcı ileri doğru yeniden yalpalamaya başladı.

Scotti dikkatlice taşıyıcının altından dışarı emekledi. Chaero Gemullus ona sersemce sırıttı.

“İşte buradasın,” dedi.”Nagaların seni aldığını düşünmüştüm.”

“Nagalar?”

“Rezil tipler” dedi Gemullus, kaşlarını çatarken. “Kolları ve bacakları olan şişkin engerek yılanları, yedi ayak yüksekliğindedirler, çılgına döndüklerinde ise sekiz. Bataklığın iç kısımlarından gelirler, buraları pek sevmezler ve bu yüzden belirgin biçimde hırçındırlar. Siz (tam da) onların aradıkları türden havalı bir imparatorluk mensubusunuz.”

Scotti kendini hayati boyunca hiç havalı olarak düşünmemişti. Çamurlu ve etsinekleri tarafından beneklenmiş giysisi fazlasıyla orta ölçekli, onun için en uygunu olarak görünüyordu. “Beni ne için istiyor olacaklar ki?”

“Soymak için tabi ki” diye gülümsedi adam. ” Ve öldürmek için. Diğerlerine ne olduğunu fark etmedin mi?” sürücü kaşlarını çattı, sanki bir düşünceyle donmuş gibi. “O aşağıdaki kutulardakilerden tatmadın, değil mi? Sanki şeker gibi, tattın mı?”

“Tanrım, hayır,” Scotti yüzünü buruşturdu.

İmparatorluk sakini kafasını salladı, onu rahatlatarak, “Biraz yavaş görünüyorsun. Black Marsh’a ilk gelişin, doğru mu anladım? Ooo! Hey hooo, anasından çıkmayasıca, yürrrü be !”

Yağmur başlarken Scotti tam Gemullus’a o argo terimin ne anlama geldiğini sormak üzereydi. Fena halde kokan bir cehennemdi, uzaklarda guruldayan gök gürültüsünün eşliğinde sarı-kahverengi yağmur, karavanı baştan aşağı yıkadı. Zahmetli işleme yardım edene kadar Scotti’ye dik dik bakarken, Gemullus çatıyı vagonun üzerine çekmeye çabaladı.

Scotti sadece soğuk rutubetten değil, ayni zamanda açıkta kalan vagonda çoktandır sonuçları hep kötü olan, aşağı boşalan yağışın iğrenç düşüncesi ile titredi.

“Yakında yeterince kurumuş olacağız,” Gemmullus gülümsedi, sise doğru işaret ederken.

Scotti Gideon’da hiç bulunmamıştı ama ne beklenmesi gerektiğini biliyordu. Az çok bir imparatorluk şehri gibi düzenlenmiş, az çok imparatorluk tarzında mimarisiyle ve tüm İmparatorluk konforu ve gelenekleriyle büyük bir yerleşim yeri, az çok…

Çamura yarı batmış kulübelerden oluşan karmaşıklıkta, daha azına karar kılınmıştı.

“Neredeyiz?” diye sordu Scotti şaşırmışçasına.

“Hixinoag” diye cevapladı Gemullus, rahatsız edici ismi rahatlıkla telaffuz ederken. “Haklıydınız. Güneye gidiyor olmamız gerekirken kuzeye gidiyorduk.”

Üçüncü Kitap

Decumus Scotti’nin, Lord Vanech’in Yapı Komitesi ve onun temsilcileri adına bölgedeki ticareti geliştirmek için iş anlaşmaları ayarlarken, Black Marsh’ın güneyinde, tamamen imparatorluğa bağlanmış olan şehir Gideon’da olduğu sanılıyordu. Bunun yerine, yarı suya batmış, Hixinoag adıyla bilinen küçük berbat köyde, kimseyi tanımadığı bir yerdeydi, Chaero Gemullus adında uyuşturucu kaçakçısı hariç kimseyi.

Gemullus, ticaret karavanının güney yerine kuzeye gitmiş olması konusunda çok da endişeli değildi. Scotti’ye, köylülerden satın aldığı bir kova trodh adlı minik minik çıtır balığı paylaşma konusunda bile izin vermişti. Scotti onların pismiş olmasını yeğlerdi ya da en azından ölü olmalarını ama Gemullus, ölmüş ya da pişirilmiş trodh balığının, ölümcül derecede zehirli olacağını nazikçe açıkladı.

Kıvrılan küçük yaratıklardan birisini ağzına koyarken “Eğer olmam gereken yerde olsaydım” diye somurttu Scotti. “Bir rosto ve bir bardak şarap içiyor ve biraz peynir yiyor olabilirdim”

“Kuzeyde ay şekeri satarım ve onu güneyden alırım.” dedi kaygısızca.” Daha esnek olmalısın, dostum.”

“Benim tek işim Gideon’da” dedi Scotti, kaşlarını çatarak.

“Ee, birkaç tane seçeneğin var,” diye cevapladı kaçakçı. “Sadece burada kalabilirsin. Argonya köylerinin çoğu kurulduğu yerde uzun süre için kalmaz ve Hixinoag ‘da Gideon’un kapılarına doğru kaymak adına iyi bir şansın mevcut. Senin bir ya da iki ayını alabilir. Belki de en kolay yolu bu.”

“Bu beni programdan oldukça geride bırakır.”

“Öbür seçenek, karavana tekrar katılabilirsin.” Dedi Gemullus.”Bu sefer doğru yönde gidiyor olabilir ve çamurda sıkışıp kalmayabilir ve karavandakiler Naga haydutları tarafından tamamen öldürülmeyebilir.”

“Hiç umut vermiyor” dedi Scotti kaşlarını çatarak. “Başka fikir?”

“Köklere bin. Yer altı ekspresi.” Gemullus sırıttı, “Beni takip et.”

Scotti, Gemullus’u köyün dışına ve ince desteler halinde, yosunlarla kaplanmış bir grup ağaca kadar takip etti. Kaçakçı zaman zaman duraksayarak yapışkan çamuru dürterken, gözlerini zeminde tuttu. Sonunda, zeminin yükselmesini sağlayan, büyük yağlı baloncuklardan bir kitlenin tetiklediği bir nokta buldu.

“Mükemmel” dedi. “Şimdi, önemli olan paniğe kapılmamak. Ekspres sizi güneye doğru götürecek, bu kış mevsimi göçü ve her tarafta kızıl kil toprağı gördüğünüzde Gideon’un yakınında olduğunuzu bileceksiniz. Sadece panik yapmayın ve bir baloncuk yığını gördüğünüzde bunun, sizin dışarı çıkmak için kullanabileceğiniz bir nefes olmadığını bilin.”

Scotti Gemullus’a şaşkınca baktı. Adam tamamen anlamsızca konuşuyordu. “Ne?”

Gemullus Scotti’nin omuzlarından tuttu ve onu baloncuk yığınının üstüne konumlandırdı. “Tam burada dur… ”

“Scotti, kaçakçıya korkuyla çarpılmış şekilde bakarken, çamura hızlıca battı.

“Ve kızıl kil toprağını görünceye kadar bekleyeceğini hatırla ve sonra baloncukları gördüğün sonraki seferde, yukarı yüklen… ”

Scotti özgür kalmak için çırpındığı kadar çabuk şekilde battı. Çamur Scotti’yi boynuna kadar sardı ve “Oog” gibi bir sesten başka hiçbir şey söyleyemeden bakmaya devam etti.

“Ve hazmediliyor olduğunuz fikriyle paniğe kapılmayın. Bir kök solucanının midesinde aylarca yaşayabilirsiniz.”

Scotti panik içinde son bir nefes aldı ve çamurun içinde kaybolmadan önce gözlerini kapattı.

Katip ummadığı, çevresini kaplayan bir sıcaklığın içine düştü. Gözlerini açtığında, etrafının tamamen transparan, yapışkan bir maddeyle kaplandığını, çamur içerisinde havadaymışçasına kayarken ve köklerin karışık bağlantılarını geçerken direk olarak ileriye, güneye doğru yolculuk ettiğini fark etti. Scotti, karanlıktan oluşan bir yaratık uzamla çılgınca ileri doğru koşuştururken, ağaçların kalın lifli dokunaçlarının çevresinde ve üzerinde dönerken,şaşkınlığını ve keyfi eşit derecelerde hissetti. Bu, Yer altı Ekspresinde, bataklığın altındaki derinlik değildi, sanki gece yarısının, gökyüzünün yüksek yerleriydi.

Üzerindeki devasa kök yapısına belli belirsiz bakarken, Scotti kıpırdayan, köklere binen sekiz ayak uzunluğunda, kolsuz, bacaksız, renksiz, kemiksiz, gözsüz ve neredeyse şekilsiz bir yaratık sekli gördü. İçinde karanlık bir şey vardı ve o yakına gelirken Scotti onun bir Argonyalı erkeği olduğunu görebiliyordu. El salladı ve Argonyalı’nın içinde olduğu iğrenç yaratık biraz düzleşti ve ileriye doğru hareketlendi.

Gemullus’un sözleri bu esnada Scotti’nin zihninde yeniden ortaya çıktı. “Yaz ayı göçü”. “hava deliği”, “hazmedildin” -bunlar sanki, onların gelişine karşı yüksek derecede dirençli olan beyninde yaşamak için yer bulmaya çalışan, etrafında dans eden tümcelerdi. Ama duruma bakmanın başka bir yol yoktu. Scotti yolculuğun bir yolu olarak, canlı balık yemekten, canlı canlı yenilmeye geçmişti. O solucanlardan birisinin içindeydi.

Scotti bayılmak gibi akıllıca bir karar verdi.

Bir kadının sıcak kucaklayışı tarafından sarıldığı güzel bir rüya esnasında uyandı. Gülerken ve gözlerini açarken, gerçekte nerede bulunduğu gerçeği beynine hızla hücum etti.

Yaratık hala kör bir biçimde, köklerin arasından sıyrılarak ileriye çılgınca hareket ediyordu ama artık gece semalarındaki bir uçuş gibi değildi. Simdi pembeler ve kırmızılarla, gün ışığındaki gökyüzü gibiydi. Scotti, Gemmullus’un kırmızı killere bakmasını söylediğini hatırladı ve Gideon’un yakınlarında ol maliydi. Bulması gereken sonraki şey baloncuklardı.

Hiçbir yerde baloncuk yoktu. Solucanın içi hala sıcak ve konforlu olsa da, Scotti çevresindeki toprağın ağırlığını hissetti. “Sadece panik yapma” Gemullus böyle demişti ama o nasihati duymak başka şeydi, nasihati almak başka şeydi. Kıpırdanmaya başladı ve yaratık ondan aldığı artan baskıyla daha hızlı hareket etmeye başladı.

Aniden Scotti karşısında onu gördü, baloncuklardan oluşan zayıf bir helezon çamur boyunca bazı yer altı borularından yukarı doğru yükseliyordu, dümdüz yukarı, köklerden üstündeki yüzeye doğru. Kök solucanı içinden geçtiği anda Scotti, yaratığın ince derisini parçalayarak olanca gücüyle yukarı doğru bastırdı. Baloncuklar Scotti’yi hızlıca yukarı itti ve göz açıp kapatıncaya kadar kırmızı vıcık vıcık çamurun içinden dışarı fırladı.

İki gri Argonyalı ellerinde bir ağ ile yakın bir ağacın altında duruyordu. Scotti’nin yönüne nazik bir merakla baktılar. Ağlarının içinde birkaç tane kıpırdanan tüylü faremsi yaratık olduğunu Scotti fark etti. Onlara dönmüşken, bir başkası ağaçtan aşağı indi. Scotti bu uygulamada eğitilmiş olmasa da, balık tutulduğunu gördüğü zaman anlardı.

“Affedersiniz, delikanlılar,” dedi Scotti neşeli bir şekilde. “Merak ediyordum da Gideon’un yönünü bana belirtebilir misiniz?”

Argonyalılar kendilerini Alev Çizen ve Taze Yapraklı Yelken olarak tanıttılar ve soru üzerinde kafaları karışmışken birbirlerine bakındılar.

“Kimi ararsınız?” diye sordu Taze Yapraklı Yelken.

“Sanırım ismi… ” dedi Scotti, Gideon’daki Black Marsh bağlantılarını içeren, uzun süre önce kaybettiği dosyanın içeriğini hatırlamaya çalışarak. ” Archein… Sağ Ayağı Kayadan?”

Alev Çizen başını salladı, “Beş altın için, gösterir yolu. Sadece doğu. Gideon’un doğusudur çiftlik. Çok hoş.”

Scotti iki gündür yaptığı en iyi anlaşma olduğunu düşündü ve Alev Çizen ‘in eline beş septim bıraktı.

Argonyalılar Scotti’ye çamurlu, şerit halinde ve sazlıklardan geçen ve yakında Topal koyu’nun uzak yerlerindeki parlak mavi açıklığını ortaya çıkaran bir yol gösterdi. Scotti çevresindeki görkemli, duvarlı, parlak koyu kırmızı çiçeklerin duvarların tüm kirliliğinden dışarı fırladığı malikanelere baktı ve “Bu çok güzel.” seklinde düşündüğüne kendi kendine hayret etti.

Topal koyu’ndan batı taraflarına koşarken, yol hızlı akan bir dereye paralel hareket ediyordu. Onkobra nehri diye anılırdı, öyle söylenmişti. Black Marsh’ın derinlerine, eyaletin çok karanlık olan kalbine akardı.

Kapıları geçip Gideon’un doğusundaki büyük tarlalara göz atarken, Scotti tarlalardan birkaçının ekime meyilli olduğunu gördü. Çoğu solmuş asmalara, terk edilmiş meyve bahçelerine, yapraksız ağaçlara hala tutunan, geçmiş hasattan kalan çürümüş ürünlerdi. Tarlalarda çalışan Argonyalı köleleri zayıf, ince, neredeyse ölmek üzereydiler, yaşamın ve mantığın yaratıklarından çok, tekin olmayan ruhlar gibiydiler.

İki saat sonra, üçü doğuya olan zorlu yürüyüşlerine devam ederken, en azından malikaneler hala belli bir uzaklıktan etkileyiciydi, yol otlarla kaplı olsa da hala sağlamdı ama Scotti sinirlenmişti, tarla isçileri ve tarımsal vaziyet onu şoka uğratmıştı ve artık bölge için merhamet hissetmiyordu. “Ne kadar daha ilerde?”

Taze Yapraklı Yelken ve Alev Çizen sanki soru onları içeren bir şey değilmiş gibi birbirlerine baktılar.

“Archein doğuda mı?” Taze Yapraklı Yelken hesapladı. “Yakın mı ya da uzak mı?”

Alev Çizen birine karşılık vermezmiş gibi omuz silkti ve Scotti’ye “Beş altın için, gösterir yolu. Sadece doğu. çiftliktir. Çok hoş.”

“Hiçbir fikriniz yok, değil mi?” dedi Scotti. “Başka birisine sorabilme şansım varken, bunu ilk yerde neden söyleyemediniz?”

İleri doğru uzanırlarken, ileride toynak vuruşlarının sesleri vardı. Bir at onlara yaklaşıyordu.

Scotti sürücüyü selamlamak için sesin geldiği tarafa doğru yürümeye başladı ve Alev Çizen’in pençeli tırnaklarının parlamasını ve onun üzerinde yaptığı büyüyü göremedi. Omurgası, kollarının ve bacaklarının kasları boyunca bir buz öpücüğü ile aniden hareketsiz kaldı, sanki kati bir çeliğin içine sarılmış gibi. Felç edilmişti.

Felç büyüsünün büyük laneti, ne yazık ki okuyucunun yeterince bilmeyebileceği gibi, vücudunuz tepki vermezken görmeye devam etmesi ve hatta düşünebilmenizin devam etmesidir. Scotti’nin aklından geçmekten olan düşünce, “Lanet olasıca.” idi.

Alev Çizen ve Taze Yapraklı Yelken için tabi ki, Black Marsh’taki tüm basit günlük işçiler gibi başarılı Yanılsama büyücüleriydi. Ve İmparatorluk vatandaşlarının ahbabı değillerdi.

Argonyalılar, tam sürücü ve atı köşeden dönüp gelirken Decumus Scotti’yi yolun kenarına iteklediler. Adam, tam olarak pullu derisiyle ayni renkte, parlayan koyu yeşil bir pelerinle soylu ve kafasının üstünde boynuzlu bir taçmış gibi oturan, teninin parçası olan fır fırlı kukuletasıyla etkileyici bir şahsiyetti.

“Selamlar, kardeşler!” dedi, ikisine binici.

“Selamlar, Archein Sağ Ayağı Kayadan ” diye karşılık verdiler ve sonra Taze Yapraklı Yelken ekledi. “Bu güzel günde Lordumun işi nedir?”

“Rahat yok, rahat yok.” İç çekti Archein soyluca. “Bayan işçilerimden birisi ikiz doğurdu. İkizler! Çok şükür, kasabada onlar için iyi bir tacir var ve yaygaraya çok fazla tahammül etmek zorunda kalmadı. Ve sonra, Gideon’da buluşmam gereken Lord Vanech’in Yapı Komitesinden budala bir imparatorluk sakini var. Eminim o hazineyi açmadan önce büyük bir gezi isteyecek. Bunun gibi birçok yaygara.” Alev Çizen ve Taze Yapraklı Yelken sempati duydular ve sonra Archein Sağ Ayağı Kayadan atını sürüp giderken, onlar rehinelerine bakmaya gittiler.

Onlar için bir talihsizlik olarak, Black Marsh’taki yerçekimi Tamriel’deki diğer yerler gibiydi, rehineleri Decumus Scotti, onların kendisini bıraktığı yerden aşağı yuvarlanmaya devam etmişti ve o sırada Onkobra nehrindeydi, boğuluyordu.

Dördüncü Kitap

Decumus Scotti boğuluyordu ve bunun hakkında fazla düşünmüyordu. Argonyalı köylüsünün üzerinde yaptığı felç büyüsü yüzünden kollarını ve bacaklarını yüzmek için hareket ettiremiyordu ama çok da batmıyordu. Onkobra nehri, beyaz sudan, parçalayan bir güç ve büyük taşları kolayca taşıyabilecek bir akıntıydı, bu yüzden Scotti dönerken, çarparken ve nehir boyunca sekerken, topuklarının üzerinde başını çevirdi.

Yeterince yakın bir zamanda öleceğini hesapladı ve bu Black Marsh’ta olmaktan daha iyi olacaktı. Ciğerleri suyla dolduğunda ve soğuk karanlık üzerine çöktüğünde çok fazla endişeye kapılmadı.

Bir an için, uzun zamandan beri ilk defa, Decumus Scotti huzuru hissetti. Kutsanmış karanlık. Ve sonra acıyı hissetti ve öksürdüğünü, karnından ve ciğerlerinden su kustuğunu hissetti.

Bir ses “Oh kahretsin, şimdi yaşıyor di mi?” dedi.

Scotti gözlerini açtığında ve üzerindeki yüze baktığında bile, eğer doğruysa bundan tam emin değildi. Bu bir Argonyalıydı ama hiçbir yerde görmemiş olduğu kadar sıra dışıydi. Yüz, bir mızrak gibi uzun ve inceydi; pulları yakut kırmızısı, günışığında göz alıcıydı. Ona göz kırptı, gözkapakları dikey yarıklar biçiminde açıldı ve kapandı.

“Şimdi, Seni yememiz gerektiğini sanmıyorum, değil mi ?” yaratık gülümsedi ve Scotti onun dişlerinden, bunun öylesine bir öneri olmadığını söyleyebilirdi.

“Teşekkür ederim” dedi Scotti, zayıf bir şekilde. “Biz” ile kastedileni öğrenmek için az bir biçimde başını kaldırdı ve hareketsiz, çamurlu nehrin pasaklı kıyısında olduğunu, gökkuşağı renklerinin tümünden pullarla ve ayni iğne gibi yüzlere sahip bir Argonyalı grubu tarafından çevrelendiğini keşfetti. Parlak yeşiller ve cevher gibi morlar, maviler ve turuncular…

“Herhangi bir yerin yakınında mıyım ee, söyleyebilir misiniz?”

Al renkli Argonyalı güldü. “Hayır. Her yerin ortasındasınız ve hiçbir yerin yakınında.”

Black Marsh’ta mesafe kavramının fazla anlam ifade etmediği fikrini fark ederek “Oo” dedi Scotti. “Ve siz nesiniz?”

“Bizler Agaceph’leriz” al-renkli Argonyalı cevapladı. “Benim adim Nomu”

Scotti kendisini tanıttı. “İmparatorluk Şehri’ndeki Lord Vanech’in Yapı Komitesi’nde kıdemli bir katibim. İşim buraya gelip ticaretle ilgili problemleri halletmeye çalışmaktı ama ajandamı kaybettim ve bağlantılarımın hiçbirisiyle buluşmadım, Gideon’dan Archein’lerle… ”

“Süslü, asimile edilmiş köleci hırsızlar loncası” limon renkli küçük bir Agaceph bazı duygularla mırıldandı.

“… Ve şimdi. Sadece eve gitmek istiyorum.”

Nomu gülümsedi, sanki bir ev sahibi, davetsiz bir misafirin partiyi terk etmesini görmekten mutlu olmuşçasına geniş ağzı yukarı büküldü. “Shehs size rehberlik edecek.”

Öyle görünüyordu ki Shehs, minik, tatsız sarı yaratıktı ve verilen görevden tamamen hoşnutsuzdu. Şaşırtıcı bir kuvvetle Scotti’yi yukarı kaldırdı ve bir an için katip, Gemullus’u, onu Yer altı ekspresine açılan fokurdayan pisliğin içine bırakırken hatırladı. Buna karşın Shehs Scotti’yi hafifçe tıraşlanmış, suyun üzerinde sallanan ince küçük bir sala doğru fırlattı.

“Bu sizin yolculuk biçiminiz mi?”

” Kırık vagonlarımız ve kardeşlerimizin dışarıda ölen atları yok.” Diye cevap verdi Shehs, ince gözlerini çevirirken. “Daha iyisini bilmeyiz.”

Argonyalı küçük botun arkasına oturdu ve kamçı gibi kuyruğunu botu sürmek ve yönlendirmek için kullandı. Balçıktan, yüzyılların çürümesiyle kokuşmuş girdap gibi birikintilerin etrafından hızlıca yolculuk ettiler, bir zamanlar metalin kudret olduğu ama şimdi tamamen paslanmış köprülerin altından, kuvvetli görünen zirveli dağları geçtiler ama aniden durgun suda en hafif dalgalara doğru düştüler.

“Tamriel’deki her şey Black Marsh’a doğru akar” dedi Shehs.

Onlar su boyunca kayarken, Shehs Scotti’ye Agacephlerin Hist’in yakınında, dış dünyanın küçük bularak görmeye az değer vereceği, bölgenin iç kesimlerinde yaşayan birçok Argonyalı kabilesinden birisi olduğunu anlattı. Onlar tarafından bulunmuş olduğu için şanslıydı. Nagalar, kurbağa biçimli Paatru ve kanatlı Sarpa onu gördüklerinde öldürmüş olurlardı.

Uzak durulması gereken diğer yaratıklar da vardı. Black Marsh’ın iç kesimlerinde olan doğal birkaç yırtıcı olsalar da, çöplüğe kök salmış Leş yiyiciler yaşayan bir yemekten nadiren korkup uzak dururlardı. Scotti bir tanesini batıda görmüş gibiydi, Keskinkanat başının üzerinde daireler çizmişti.

Shehs sessizliğe büründü ve bir şey için beklerken salı tamamen durdurdu.

Scotti, Shehs’in izlediği tarafa doğru baktı ve kirli suda sıra dışı hiçbir şey görmedi. Sonra karşılarındaki yeşil balçık birikintisinin aslında hareket ettiğini ve oldukça hızlı bir şekilde bir kıyıdan bir diğerine ilerlediğini fark etti. Sazlıklara doğru sızarken ve yok olurken arkasında küçük kemikler bıraktı.

Bot ileri doğru yeniden hareket ederken “Voriplasma” diye açıkladı Shehs. “Büyük söz. Sen ikinci hecene kalmadan kemiklerine kadar sıyıracaktır.”

Scotti kendisini çevreleyen manzaralar ve kokulardan uzaklaştırmak isterken, pilotunu mükemmel kelime dağarcığı konusunda övmek için iyi bir zaman olduğunu düşündü. Medeniyetten ne kadar uzak oldukları göz önünde tutulursa, bu özellikle etkileyiciydi. Aslında doğudaki Argonyalılar çok iyi konuşurdu.

“Burasının yakınında, Umpholo’da, yirmi yıl önce bir Mara Tapınağı dikmeye çalıştılar,” diye anlattı Shehs ve Scotti, bunun hakkında dosyalarında kaybolmadan önce okuduklarını hatırlarken başını salladı. “Hepsi ilk ay içinde bataklığın çürümüşlüğünde, çok korkunç bir biçimde helak oldular ama arkalarında bazı harika kitaplar bıraktılar.”

Scotti onu durduran, donduran, koskocaman ve çok korkutucu bir şey gördüğünde daha ilerisi hakkında soru sormak üzereydi.

İleride suyun içine yarı yarıya batmış şey, dokuz ayak uzunluğunda pençelerle uzanan dikenlerden bir dağdı. Beyaz gözler ileriye körlemesine baktı ve sonra aniden tüm yaratık ağzından çenesi dışarı fırlarken ve ortaya çıkan dişleri kanla pıhtılaşırken sarsıldı ve yalpaladı.

“Bataklık Leviathan’ı” dedi Shehs etkilenerek ve ıslık çaldı.” Çok ama çok tehlikeli.”

Scotti’nin neden Agaceph’in çok sessiz olduğunu ve dahası salı neden yaratığa doğru sürmeye devam ettiğini merak ederken nefesi daraldı.

“Dünya üzerindeki tüm yaratıklar içinde, fareler bazen en kötüsüdür.” Dedi Shehs ve Scotti devasa yaratığın sadece bir kabuk olduğunu fark etti. Onun hareketleri, içine doğru kazı yapan, yollarını direk olarak içten dışa doğru yiyerek açan, bazı noktalarda deriden dışarı fırlayan yüzlerce fareden kaynaklanıyordu.

“Kesinlikle öyleler.” Dedi Scotti ve aklı çamurun derinliklerine gömülen ve İmparatorluğun Black Marsh’taki kırk yıllık çalışması olan Black Marsh dosyalarına döndü.

İkisi Black Marsh’ın kalbinden batı taraflarına doğru devam ettiler.

Shehs Scotti’ye, Kothringi şehirlerinin karmaşık engin harabelerini, eğrelti otlarından ve çiçekli otlaklardan tarlalarını, mavi yosunlardan kubbelerin altındaki sessiz dereleri ve Scotti’nin hayatındaki en şaşırtıcı manzarayı – Tamamen büyümüş Hist ağaçlarından oluşan büyük ormanı gösterdi. Scotti’nin Redguard rehberi Mailic’in sabırla beklediği yere, Bataklık Noktası’nın hemen doğusundaki İmparatorluk Ticaret Yolu’nun köşesine gelene kadar, tek bir canlı ruha rastlamadılar.

Yiyeceğinden son parçayı ayaklarındaki yığına bırakırken “Size iki dakika daha verecektim.” diye somurttu Redguard. “Daha fazla değil, efendim.”

Scotti İmparatorluk şehrine doğru atını sürerken Güneş, berrak bir şekilde parlıyordu ve sabah çiğini yakalarken, sanki onların gelişi için tüm binalara yeni cilalanmış gibi bir parlaklık verdi. Şehrin böylesine temiz olması onu şaşkına çevirdi. Ve birkaç dilencinin orada olması da.

Lord Vanech’in Yapı Komitesi’nin cetvelle çizilmiş gösterişli binası her zaman olduğu gibiydi ama hala tüm görünüşü egzotik ve garipti. Çamurlara bulanmamıştı. İçinde bulunan insanlar aslında, genellikle çalışırdı.

Lord Vanech’in kendisi, yalnız başına bağdaş kurmuş ve gözlerini kısmışsa da, temiz görünüyordu, sadece diğerlerine göre pislikten ve döküntülerden arınmış olarak değil ama aynı zamanda göreceli olarak bozulmamış. Scotti yardım edemedi ama patronunu görüntüsünü ilk fark ettiğinde ona baktı. Vanech geri dönerek gözlerini dikti.

“Siz görmeye değer bir şeysiniz.” Diyerek küçük adam kaşlarını çattı. “Atınız sizi Black Marsh’a sürükledi ve geri mi döndü? Size evinize gitmenizi ve kendinize çeki düzen vermenizi söyleyecektim ama burada sizi görmek isteyen bir düzine adam var. Umarım onlar için çözümleriniz vardır.”

Abartı yoktu. Cyrodiil’in en güçlü ve en zengin yaklaşık yirmi kişisi onu bekliyordu. Scotti’ye Lord Vanech’in ofisinden bile büyük bir oda verildi ve her birisiyle görüştü.

Komite’nin ilk temsilcileri arasındakiler, Scotti’nin ticaret rotalarını iyileştirmek hakkında nasıl bir niyeti olduğunu öğrenmek isteyen, sürekli şikayet eden ve keseleri altınla dolu, beş tane bağımsız tüccardı. Scotti onlar için ana yolların vaziyetini, tacirlerin kervanlarının durumunu, suya gömülmüş köprüleri, sınır ile pazar yeri arasındaki tüm engelleri özetledi. Bu beyefendiler, Scotti’nin her şeyi yeniden yoluna koymasını ve tamir etmesini söyleyip, bunu yapmak için gerekli altını hibe ettiler.

Üç ay içinde, Bataklık Noktası köprüsü çamur içinde yok olmuş; büyük kervan düşkünlük içinde yıkılmış; ve Gideon’dan gelen ana yol Bataklık suyu tarafından tamamen yenip yutulmuştu. Argonyalılar bir kez daha eski yolları, kişisel botlarını ve bazen küçük parçalar halinde tahıllarını taşımak için Yer altı Ekspresi’ni kullanmaya başladılar. Bu üçüncü kez olmuştu, Cyrodiil’e varmak için iki hafta geçti ve hiçbiri bozulmamıştı.

Mara’nın Başrahibi Scotti’nin buluştuğu sonraki temsilciydi. İyi yürekli bir adam ve Argonyalı annelerinin çocuklarını kölelik için sattıkları ile ilgili hikayelerden ürkmüş birisi olarak, Scotti’ye doğrudan bunun doğru olup olmadığını sordu.

“Yazık ki, evet” diye cevap verdi Scotti ve Başrahip, katibe onların acılarını kolaylaştırmak için yiyeceğin getirilmesini ve kendilerine yardım edebilmeleri için okulların iyileştirilmesi gerektiğini söylerken ona septimler yağdırdı.

Beş ay içinde Umphollo’daki Mara manastırında bulunan son kitapta çalınmıştı. Archein’ler iflas ederken, köleleri ailelerinin küçük çiftliklerine döndüler. Su ardındaki Argonyalılar kendi yerleşim birimlerinde kuvvetli işçiler sayesinde, kendi ailelerini besleyebilecek kadar geliştiler ve kölelerin alıcısı olan marketler keskin bir biçimde azaldı.

Büyükelçi Tsleeixth, Black Marsh’ın kuzey kısımlarında artan suç hakkında kaygılıydı, kendisi gibi birçok diğer sürgün Argonyalı’nın bağışlarını beraberinde getirdi. Bataklık Noktası sınırında daha fazla İmparatorluk muhafızı, ana yollar boyunca düzenli bir biçimde direklenmiş daha fazla sihirli fener, daha fazla devriye istasyonları ve genç Argonyalıların kendini geliştirmesine izin veren ve onların suça bulaşmasını engelleyecek daha fazla okul inşa edilmesini istediler.

Altı ay içinde artık yollarda dolaşan Nagalar yoktu, soyulacak, yolculuk eden ticaretçilerin olmadığı gibi. Haydutlar daha mutlu hissettikleri, sevdikleri salgın hastalık ve çürümüşlüğün bünyelerini zenginleştirdiği bataklığın kokuşmuş iç kesimlerine döndüler. Tsleeixth ve onun seçmenleri suç oranının düşmesinden çok memnundu, iyi çalışmaları devam ettirmesini ona söylerken, Decumus Scotti’ye daha fazla altın bile getirdiler.

Black Marsh basitçe uzun vadeli, ihracatçı ekim ekonomisini devam ettiremedi, ettiremez ve hiçbir zaman ettiremeyecek. Argonyalılar ve herhangi birileri, Tamriel’in tümü, neye ihtiyaçları varsa sadece onu yetiştirip, Black Marsh’ta çiftçilikle kendini geçindirerek yaşayabilirdi. Bu üzücü değildi, Scotti düşündü; bu umut doluydu.

Onların her birisinin çıkmazlarına Scotti’nin çözümü aynıydı. Ona verdikleri altının %10’u Lord Vanech’in Yapı Komitesi’ne gitti. Gerisini Scotti kendisine sakladı ve ricalar hakkında kesin olarak hiçbir şey yapmadı.

Bir yıl içinde Decumus Scotti çok rahat bir şekilde emekli olmasına yetecek kadarını zimmetine geçirdi ve Black Marsh kırk yıldır olduğundan çok daha iyi durumdaydı.