Kar Prensi’nin Düşüşü

Orijinal Adı:

Fall of the Snow Prince

Bulunduğu Oyunlar:

Morrowind, Oblivion, Skyrim

Kitap Kategorisi:

Biyografi

Çevirmen:

Cemre Serpal

Kabile reisi Akgöz Ingjaldr’ın tarihçisi Lokheim, tarafından uyarlanan Moesring Savaşı’ndan bir olay

Nereden geldiğini bilmiyoruz ama savaşa müthiş solgun beyaz bir at üzerinde geldi. Ona Elf dedik, Elflerden olduğu için. Yine de türünün şimdiye kadar gördüğümüz hiçbir üyesine benzemiyordu. Mızrağı ve zırhı, göz alıcı ve müthiş parıltılı bilinmeyen bir tılsım taşıyordu. Bu yüzden de bu yabancı atlı, yalnızca bir insandan daha fazlasına benziyordu.

Bizi en çok rahatsız eden… Doğrusu bizi en çok korkutan şey, Elf saflarından gelen seslenişti. Korkutucu değildi, meraklandırıcı değildi, aşağılayıcı ve durduramadıkları bir keyifleydi, hayatında ikinci bir şans yakalamış lanetli bir adamın mutluluğu gibiydi. O ana kadar, Elfler Solstheim’deki büyük çarpışmalardaki kadar lanetli ve ölüme yakındı. Moesring savaşı güzel adamızdaki Kuzeyli ve Elf savaşlarının son durağıdır. Ysgramor’un önderliğinde, Elf belasını Skyrim’den sürdük ve Solstheim’i de onların türünden temizlemeye niyetliydik. Kuzeyli ustalarının işleyebildiği en iyi balta ve kılıçlarla donanmış savaşçılarımız, düşman saflarını delip geçti. Moesring’in bayırları Elf kanı ile kırmızıya boyandı. Öyleyse neden düşmanlarımız keyiflenmişti, tek bir atlı, böylesine umutsuz orduya nasıl umut getirebilirdi?

Türümüzün çoğu için, seslenişin anlamı açıktı. Ancak aramızdaki bazıları, alim ve tarihçiler, kelimeleri iyi bildikleri için söylenenlerden dolayı titrediler.

Kar Prensi geldi! Ölüm yakındır!

Sonra, hraketsiz duran Elfler büyük bir rahatlık içinde gurup olarak ilerledi. Elf kalabalığının içinden Kar Prensi atını sürdü ve bir tekne Fjalding’in buzlu sularında dolaşırken, türünün saflarını kısımlara ayırdı. O devasa beyaz at dörtnaladan tırısa yavaşladı ve yabancı Elf savaşçısı sıranın önünden yavaşça, adeta hayaletimsi bir hızda geçti.

Bir Kuzeyli savaşçısı, katliam ve savaş dolu hayatında pek çok şey görür ve savaşın getirdiği yeni bir şeye nadiren şaşırır. Ama yalnızca birkaçımız, kızışan savaş alanının bir anda hareketsiz ve sessiz hale gelen haşmeti ve belirsizliğini hayal edebilirdi. Elflerin keyifli bağrışmaları bitince, sadece tek başına uyurken olabilecek bir sessizlik çöktü. İşte o zaman Elf ve Kuzeyli fark etmeksizin, o karışık topluluk tek bir ortak görüşte birleşmişti -Moesring Dağları’nda ki o gün, kazanmak veya kaybetmek çok fark etmiyordu. Paylaştığımız tek ortak düşünce o gün çok fazla ölümün olacağıydı, dost veya düşman ayırt etmeksizin. Muhteşem Kar Prensi, diğerlerine benzemeyen Elf, o gün türümüze ölüm getirmeye gelmişti. Ve nitekim getirdi de.

Kar Prensi, gezginleri kör eden ve en sağlam binaların temellerini gevşeten ani, vahşi bir kar fırtınası gibi saflarımızı temizledi. Buz ve kar gerçekten girdap gibi dönmeye başladı. Sanki Elf tarafından hükmediliyor gibiydi. Parlayan mızrağın kavisleri Kar Prensi’nin önünde duran herkese bir ağıt fısıldıyordu. O gün en güçlü adamlarımızı kaybettik. Örs-Elli Ulfgi, Beyaz Strom, Meşe Asalı Freida, Çılgın Heimdall. Hepsi de Moesring Dağlarının dibinde ölü olarak uzanmışlardı.

O gün ilk kez, savaşın gidişatı gerçekten de bir tarafa değişmiş gibi gözüküyordu. Kar Prensi’nin yaptıklarıyla kışkırtılan Elfler birleşerek saflarımıza doğru son bir saldırı yapmaya hazırlandılar. İste o zaman, Moesring Savaşı ani ve hiç beklenmeyen bir sonla bitti.

Jofrior’un on iki yaşındaki genç kızı Finna, Kar Prensi’nin tek ebeveynini öldürmesini, annesinin refakatçisiyle beraber izledi. Finna öfke ve üzüntü içinde, Jofrior’un kılıcını aldı ve onu annesinin katiline vahşi bir şekilde fırlattı. Kar Prensi’nin ışıldayan mızrağının ölümcül dansı durduğunda, savaş alanı sessizleşti ve tüm gözler Kar Prensi’ne döndü. O gün kimse o manzaraya o Elf kadar şaşırmış olamazdı. Kar Prensi büyük atının üzerinde oturuyordu, göğsünde derine gömülmüş Jofrior’un kılıcı ile. Ve sonra, Kar Prensi atından düştü, savaşı sona erdi ve hayatı. Kar Prensi bir çocuk tarafından katledilmiş ölü olarak yerde uzanıyordu.

Kurtarıcıları ölünce, hayatta kalan Elf savaşçılarının ruhları korkuyla doldu. Pek çoğu kaçtı ve savaş alanında kalanlar da geniş Kuzeyli baltalarımız tarafından biçildi. Gün bittiğinde, geriye kalan tek şey savaş alanındaki katliamın izleriydi. Ve o izlerin arasında, cesaret ve yeteneğin soluk hatırlatıcısı olarak Kar Prensi’nin hala parlayan harika zırh ve mızrağı kalmıştı. Ölükten sonra bile, bu ulu ve bilinmeyen Elf bizi dehşete düşürüyordu.

Ölü düşmanların yakılması yaygın bir yöntemdir. Bu, gelenek olduğu kadar gerekliliktir de. Çünkü ölüm yanında hastalık ve dehşet de getirir. Kabile reislerimiz Solstheim’i Elf kavimlerinden temizlemeyi istediler, dirilerinden olduğu kadar ölülerinden de. Fakat Kar Prensi’nin kaderinin bu olmamasına karar verildi. Savaşta o kadar ulu ve türü tarafından o kadar sevilen biri ölümde bile daha iyisini hak ediyordu. Halkımızın düşmanı olsa bile.

Böylece Kar Prensi’nin naaşını getirdik, güzel ipeklere sarılmış bir şekilde ve yeni kazılmış bir höyüğe gömdük. Parlayan zırh ve mızrak bir şeref büstüne koyularak sergilendi. Sonra da mezar krallara layık hazinelerle süslendi. Tüm ulu kabile reisleri bu iş konusunda hemfikirdi, bu yüzden Elf onur duymuş olmalı. Bedeni, dünya layık gördüğü sürece höyükte korunacaktır. Fakat Stalhrim’in bize özel koruması sağlanmayacak, bu yalnızca Kuzeyli ölülerine aittir.

Moesring Savaşı’nın ve harika Kar Prensi’nin düşüş hikayesini anlatan açıklama burada bitiyor. Tanrılarımız onu ölümünde onurlandırsın ve hayatımızda bir daha onun türüyle karşılaşmayalım.