Kaçakçının Adası

Orijinal Adı:

Bulunduğu Oyunlar:

Kitap Kategorisi:

Çevirmen:

Orjinal ismi: Smuggler’s Island

Çeviren: Ahmet Taha Altuğ

 

Yazan: Quarde Anarion

Adayı bir uçtan ötekine aramak Harithoel’in bir saatinden biraz fazlasını aldı. Bıraktığı yerde kırık kemiklerini sarmak için yarıya kadar toprağa gömülmüş halde olan S’Riizh’in yanına döndü.  Ay şekeri kasalarından biri açıktı.

“Malı mı tadıyorsun?” diye öfkeyle sordu Harithoel.

“Acıyı alıp götürüyor,” dedi S’Riizh. “Ne kadar uzaktayız?”

“Anakaraya kadar gidemedik,” dedi Harithoel. “Kıyı şeridini göremiyorum bile. Bu kadarıyla kalsa iyi, yenebilir bir şey de bulamadım hiçbir yerde. Sadece otlar ve çarpık çurpuk ağaçlar…”

“Ve başka hayatta kalan da yok?” diye sordu S’Riizh.

“Yok, sadece biz varız gibi görünüyor. Bardağın dolu tarafına bakmanın yolu sanırım şu: Eğer kurtarılırsak kazancı on iki kişi arasında bölüşmektense iki kişi arasında bölüşebiliriz.”

“Yani ya zengin olacağız ya ölü,” dedi S’Riizh. “Bu da bir teselli.”

S’Riizh faydalı olabilmek için kendini hırpaladıysa da kumsal otlarını örerek derme çatma bir barınak inşa etmeyi başaran Harithoel’di. Gecenin karanlığı küçük adaya çöktüğünde iki adam kaçakçılık sürecini ve neyin ters gittiğini tartıştılar. Beş kasa ay şekeri yüklü teknelerinin, diğer tekne Sanchariot ile Hla Oad açıklarında buluşması gerekiyordu. Kim fırtınayı tahmin edebilirdi ki? Herkesin, gözü pek kaptandan asil Hanelerin biriyle bağlantıları olan gizemli şahsa kadar, S’Riizh ve Harithoel’den başka herkesin boğulacağını kim öngörebilirdi? Tüm bunların, Boethiah’ın ya da daedradan zalimce bir mizah anlayışına sahip bir başkasının geçici bir hevesi olduğuna karar verdiler.

Tatlı su bulmak ilk hedefleriydi ve kısır bir arayış olduğu ortaya çıktı. Harithoel oldukça derine kazdı ama adanın altında doğal su kaynağı yoktu, sadece kum ve taş… S’Riizh telaşın ruhunu ele geçirdiği hissine kapıldı, ta ki adanın kıyılarında yüzen küçük, kıvrak, altın renkli balıkları görünceye dek. Balıkların sadece yiyecek olmadığını, içlerinde azıcık da olsa tatlı su bulunduğunu bir yerde okumuştu. Eğer birini yakalayabilirse iki adam da kurtarılabilirdi. Kırık bacaklarıyla acınası bir avcıydı ve kısa süre sonra tetikte bekleyen, çevik, küçük balıklara taş atacak kadar düştü.

Harithoel, S’Riizh’in beyhude çabasını işe koyulmadan önce kısa bir süre izledi. Ortaya bir mızrak çıkartıncaya kadar küçük bıçağını uzun, düz bir dalın ucunu yontmak için kullandı. Tekrar ve tekrar mızrağı balıklara doğru sapladı ama S’Riizh ve taşlarından daha başarılı olamadı.

“Daha önce hiç mızrak kullanmadın mı?” diye sordu S’Riizh.

“Tercih ettiğim bir silah değil,” dedi sessizce, avını izleyip bir şapırtı ve küfür eşliğinde başka birini daha kaçıran Harithoel. “Nchow!”

S’Riizh kahkaha attı: “Taş ister misin?”

Harithoel, S’Riizh’e kulak asmadı, “Duyduğuma göre işin sırrı hedefinin nereye gideceğini sezmekte ve mızrağını oraya hedeflemekteymiş, şu anda oldukları yere değil. Onları sadece biraz daha gözlemlemem lazım. Neden şu küçük puştlar düz çizgiler üzerinde yüzemiyorlar ki!” diye homurdandı.

Harithoel bir saat etrafında savurduktan sonra mızrağını bir balığa geçirmeyi şans eseri başardı. İki adam balığı parçaladılar ve çiğ çiğ yediler. Günler ve haftalar birbirini kovalarken Harithoel hızla ve yüksek isabetle atış yapabilinceye dek sürekli gelişti. Bir balığı, mızrağını fırlatarak ya da ayaktayken suya daldırarak vurabiliyordu. S’Riizh ateşi yakıyordu ama topal olduğundan tüm yiyecek için Harithoel’e bel bağlamak zorundaydı.

Kıyıya vurduklarından yaklaşık iki ay sonrasıydı ki iki adam ufukta bir tekne gördüler. Büyükçe bir ateş yaktılar ve tayfa onları gördü. Yaklaşınca onun fırtına gecesi buluşmaları gereken tekne Sanchariot’ın ta kendisi olduğunu gördüler. Güvertedeki kaçakçılar ay şekeri için onlara iyi para ödeyeceklerdi. Neyse ki S’Riizh yalnızca birazcığını kullanmıştı da hala neredeyse beş tane dolu kasaları vardı. Sadece kurtarılmış olmayacaklardı, tıpkı Harithoel’in söylediği gibi zengin de olacaklardı.

Harithoel heyecanla S’Riizh’e ayağa kalkması için yardım etmeye yöneldi ancak o kendi başına kalkmıştı.

“Yürüyebiliyorsun!” dedi gülerek. “Bu bir mucize!”

“S’Riizh çok da sağlam sayılmaz,” dedi S’Riizh. “Kasaları sen toplayabilir misin?”

Bunca zamandan sonra kurtulduğuna çok sevinen Harithoel kasaları toplamaya ve istiflemeye başladı. “Keşke bana yürüyebildiğini söyleseydin be ahbap! Bunca ay akşam yemeğini mızraklamada yardımını kullanabilirdim.”

“S’Riizh izler ama,” dedi S’Riizh. “Sadece izleyerek ne kadar çok şey öğrenebileceğini bilsen hayret ederdin. Aşağıda, ağacın yanındaki beşinci kasayı unutma.” S’Riizh ayaklarını sürüyerek kıyıya indi, teknenin karaya çıkmasına yalnızca birkaç dakika vardı. “Ve S’Riizh dinler. Sen ikiye bölünen bir servetin on ikiye bölünen bir servetten daha kazançlı olduğunu söylediğinde S’Riizh onu da dinledi.” S’Riizh ağacın yanındaki kasaya doğru ayaklarını sürüyerek geri gitti. “Ve S’Riizh’in aklına bire bölünen servetin daha da iyi olacağı geldi.” S’Riizh mızrağı Harithoel’in kafatasından çekip çıkardı. Mızrağın izlediği yörünge kusursuzdu. Kasanın hareket ettirilmesiyle ağacın dallarından tam da tasarladığı gibi düşmüştü. “Aynen senin dediğin gibi, işin sırrı hedefinin nereye gideceğini sezmekte ve mızrağını oraya hedeflemekte.”

S’Riizh kasayı sahile doğru itti ve tekneye el salladı.