Ateşte Dans – Bölüm 6

Orijinal Adı:

Bulunduğu Oyunlar:

Kitap Kategorisi:

Çevirmen:

Kitap Künyesi
Oyunlar : Morrowind, Oblivion, Skyrim
Çevirmen: Deniz Görmez
Orijinal İsim: A Dance in Fire, Chapter 6
Bölüm 1 | Bölüm 2 | Bölüm 3 | Bölüm 4 | Bölüm 5 | Bölüm 6 | Bölüm 7

Decumus Scotti oturup Liodes Jurus’u dinlemeye koyuldu. Katip, Lord Atrius’un İnşaat Komitesi’nde beraber çalıştığı eski meslektaşının bu kadar şişmanladığına inanamıyordu. Scotti’nin önündeki kızarmış etin iştah açıcı tadı yok olup gitmişti. Prithala Tavernası’nin bütün diğer ses ve görüntüleri, sanki Jurus’tan başka hiçbir şey yokmuş gibi, kaybolmuştu. Scotti kendini duygusal biri olarak tanımlamazdı fakat kendisini Ekim başlarında İmparatorluk Şehri’nden ayırıp buralara kadar sürükleyen o kötü yazılmış mektupların sahibi adamın görüntüsü ve sesi içinde bir şeylerin kabardığını hissettirdi.

“Nerede kaldın?” diye sordu tekrar Jurus. “Sana haftalar önce benimle Fallinesti’de buluşmanı söylemiştim.”

“Birkaç hafta önce oradaydım,” dedi Scotti kekeleyerek, Jurus’un kendisine kızmasına şaşırarak. “Seninle Athay’da buluşmamı söyleyen mektubu aldım ve oraya gittim ama Khajiit orayı yerle bir etmişti. Bir şekilde oradan kaçanlarla birlikte başka bir köye gittim ve orada birisi bana senin öldürüldüğünü söyledi.”

“Sen de hemen inandın ha?” dedi Jurus alaycı bir gülümsemeyle.

“Adam seni baya tanıyor gibiydi. Lord Vanech’in İnşaat Komitesi’nde çalışan, Reglius adında biriydi ve dedi ki: onu da savaştan kazanç sağlamak için Vadiorman’a çağırmışsın. ”

“Oh, evet,” dedi Jurus, bir an düşündükten sonra. “Adını şimdi hatırladım. İnşaat komitelerinden iki temsilcimizin olması iş açısından iyi olur.

Herkesin teşebbüslerimizde bize yardımcı olması ve her şeyin doğru yapılması gerekir.”

“Reglius öldü,” dedi Scotti. “Ama Lord Vanech’in İnşaat Komitesi’nden aldığı sözleşmeler bende.”

“Daha iyi,” dedi Jurus, etkilenmiş bir şekilde. “Bu kadar da acımasız bir rakip olduğunu hiç bilmiyordum, Decumus Scotti. Evet, bu kesinlikle Silvenar’daki ilişkilerimizi geliştirir. Seni Basth ile tanıştırdım mı?”

Bosmer’in çapının masa arkadaşınınkine neredeyse eşit olduğu düşünülünce Scotti’nin adamın farkına pek varamamış olması şaşırtıcıydı. Katip, Basth’a kafasıyla soğuk bir selam verdi, hala kafası karışmış ve duygusuz bir haldeydi. Daha bir saat öncesine kadar Silvenar’dan Cyrodiil’e güvenli bir geçiş talebinde bulunmaya niyetlendiği düşüncesi kafasını terk etmemişti henüz. Bütün bu olanlardan sonra Jurus ile iş yapma fikrinden, Vadiorman ile Elsweyr ve o yetmezmis gibi şimdi bir de Yaztutan Adası arasındaki savaştan kazanç sağlama planından, soğumuştu.

“Meslektaşın ve ben Silvenar hakkında konuşuyorduk,” diye söze girdi Basth, kemirdiği geyik budunu bırakıp. “Karakteri hakkında pek bir şey duymamışsındır herhalde?”

“Çok az ama özel bir şey yok. Çok önemli ve garip birisi olduğu izlenimini edindim.”

“Kanuni, fiili ve hissi bakımdan halkın temsilcisidir.” Diye açıkladı Jurus, yeni ortağının genel bilgiden yoksun olmasına biraz kızarak. “Onlar sağlıklı olduğunda, o da öyledir. Çoğunlukla dişi olduklarında, o da öyle. Yiyecek veya ticaretle ilgili sorunları olduğunda ya da yabancılarla olan ilişkilerinde, o da hisseder bunları ve ona göre kanunlar yapar. Bir anlamda bir despot, bir zorbadır ama halkın zorbası.”

“Bu çok,” dedi Scotti doğru kelimeyi arayarak. “Çok şey… Saçma.”

“Belki de öyledir,” diyerek omuz silkti Basth. “Fakat halkın sesi olarak, aralarında yabancılara ticaret ve inşaat izinleri vermenin de dahil olduğu birçok hakki var. Bize inanıp inanmaman önemli değil. Silvenar’ı Pelagius gibi çılgın imparatorlarınızdan biriymiş gibi düşün sadece. Su an karsı karsıya olduğumuz sorun; Vadiorman dört bir yandan saldırı altında olduğundan Silvenar’ın yabancılara duyduğu korku ve güvensizlik. Halkının ve böylece de Silvenar’ın tek umudu İmparator’un olaya müdahale edip savaşı bitirmesi.”

“Yapacak mı?” diye sordu Scotti.

“Sen de bizler gibi biliyorsun ki İmparator son zamanlarda kendinde değil,” dedi Jurus, Reglius’un çantasından boş anlaşmaları çıkarırken. “Kim bilir neyi yapmayı ya da yapmamayı seçeceğini? Bu bizi ilgilendirmez fakat merhum Reglius beyden bize kalan bu nimetler işimizi daha da kolaylaştıracak.”

Kendilerini Silvenar’a nasıl tanıtacaklarını akşama kadar tartıştılar. Scotti sürekli yedi ama Jurus ve Basth kadar çok değil. Güneş tepelerin ardından yükselmeye başlayıp da kızıl ışıkları tavernanın kristal duvarlarına vurduğunda, Jurus ve Basth, Silvenar tarafından aniden huzura çağrılırlarsa diye diplomatik olarak kendilerine verilen, saraydaki odalarına gitmek için ayrıldılar. Scotti de kendi odasına çekildi. Biraz daha kalıp Jurus’un planlarını inceleyerek içlerindeki kusurun ne olabileceği hakkında düşündü fakat serin ve rahat yatağa uzanınca hemen uykuya daldı.

Ertesi gün öğleden sonra, Scotti uyandı, yeniden kendinde olduğunu hissediyordu. Başka bir deyişle çekingen. Son birkaç haftadır sadece hayatta kalmaya çabalayan bir canlı olmuştu. Yorgunluktan bitip tükenmiş, birbirinden farklı orman yaratıklarının saldırısına uğramış, açlıktan ölme derecesine gelmiş, boğulma tehlikesi atlatmış ve kadim Aldmeri şiirleriyle ilgili tartışmalara katılmaya zorlanmıştı. Bütün bunları düşününce, Silvenar’ı nasıl enayi yerine koyup anlaşmaları ona onaylatabilecekleri hakkında Jurus ve Basth ile yaptığı tartışmalar mükemmel bir şekilde mantıklı geliyordu. Scotti eski ve yıpranmış elbiselerini giyip yiyecek bir şeyler ve düşünmek için huzurlu bir yer aramak üzere aşağı indi.

“Kalktın mı?” dedi yüksek sesle Basth onu görünce. “Hemen şimdi saraya gitmeliyiz.”

“Şimdi mi?” diye sızlandı Scotti. “Su halime bir bak. Yeni elbiselere ihtiyacım var. Bırak Vadiorman Halkı’nın Sesi’ni, para vermek için bir fahişenin karşısına çıkacak durumda bile değilim. Daha banyo bile yapmadım.”

“Bu andan itibaren bir katip olmayı bırakıp ticareti öğrenen biri olmalısın.” dedi Liodes Jurus etkileyici bir sesle, Scotti’nin koluna girip onu güneşin aydınlattığı bulvara çıkarırken. “İlk kural neyi temsil ettiğini müstakbel müşterine fark ettirmek ve hangi açının sana en iyi uyduğunu bulmak. Son moda kıyafetler ve mesleki lakırdılar ile onu etkileyemezsin, sevgili dostum, bunu yapmaya kalkışmak telafi edilemez bir hata olur. Bu konuda bana güven. Ben ve Basth dışında birkaç kişi daha sarayda misafir; fakat onlar fazla istekli, fazla resmi, iş için fazla hazır görünme hatasına düştüler.

Onlar asla Silvenar’ın huzuruna çıkamayacaklar fakat biz ilk reddedildiğimizden beri ilgisizmiş gibi göründük. Sarayda vakit öldürdüm, İmparatorluk Şehri’ndeki hayat hakkında bildiklerimi yaydım etrafa, kulak kesildim her şeye, gezintilere katıldım, bana sunulan her şeyi yedim ve içtim. Bir ya da iki kilo aldım desem yeridir. Verdiğimiz mesaj gayet açıktı: tanışmak bizim değil; daha çok onun yararına olur.”

“Planımız işe yaradı,” diye ekledi Basth. “Yaverine İmparatorluk’taki temsilcimizin geldiğini ve nihayet bu sabah Silvenar ile görüşmeyi arzu ettiğimizi söylediğimde, seni hemen oraya getirmemizi istediler.”

“Geç kalmadık mı o zaman?” diye sordu Scotti.

“Hem de çok,” diye güldü Jurus. “Fakat bu da planımızın bir parçası. Silvenar’ı alışıldık soylular ile karıştırmamayı aklından çıkarma. Sıradan halkın aklidir o. Bunu kavradığında onu nasıl idare edeceğini anlayacaksın.”

Jurus saraya giden yolda geçen son birkaç dakikayı Vadiorman’ın neye, ne kadar ve hangi fiyattan ihtiyacı olduğu hakkındaki teorilerini açıklayarak harcadı. Telaffuz edilen rakamlar sarsıcıydı, Scotti’nin uğraşmaya alışık olduğu inşa ve harcama tutarlarının çok ötesindeydiler. Dikkatlice dinledi. Onlar konuşurken Silvenar şehri bütün güzelliğini sergiliyordu, cam ve çiçekler, kükreyen rüzgarlar ve dingin güzellik. Silvenar’ın sarayına vardıklarında, Decumus Scotti durdu, sersemlemişti. Jurus bir anlığına ona baktı ve güldü.

“Oldukça tuhaf, değil mi?”

Öyleydi. Kaskatı kesilmiş, eşit olmayan, döne döne yükselen kızıl kuleler sanki ikinci bir güneş yükseliyormuşçasına yerden fışkırıyordu. Üzerinde saray görevlileri ve hizmetçilerin özünü emmeye çalışan böceklerden farksız göründüğü, bir köy büyüklüğünde bir çiçek. Taç yaprağına benzeyen bir köprünün üzerinden geçerek üçü, duvarları eşit olmayan sarayın içinde yürüdüler. Yaprakların eğilerek birbirine yaklaştırılıp birleştirildiği yerlerde gölgeli bir salon veya küçük bir oda vardı. Birbirlerinden uzaklaştırıldıkları yerlerdeyse birer avlu… Hiçbir yerde kapı yoktu, Silvenar’a ulaşmak için sarayın sarmal gövdesini tırmanıp o bütün karşılama ve yatak odalarını ve yemek salonlarını, yüksek makamlardaki şahsiyetleri, refakatçileri, müzisyenleri ve birçok muhafızı geçmekten başka yol da yoktu.

“İlginç bir yer,” dedi Basth. “Fakat mahremiyetten pek eser yok. Tabii ki bu da Silvenar’a uyan bir şey.”

Saraya girmelerinin üzerinden iki saat geçip de iç koridorlara ulaştıklarında, yay ve kılıç taşıyan muhafızlar, onları durdurdu.

“Silvenar’ın huzuruna çağrıldık,” dedi Jurus, sabırlı bir şekilde. “Bu bey İmparatorluk temsilcisi, Lort Decumus Scotti.”

Muhafızlardan biri döne döne ilerleyen koridorların birinde kayboldu ve dakikalar sonra yanında üzerinde parçalı, bol, deri bir kaftan ile sarınmış, uzun boylu, kibirli bir Bosmer ile geri döndü. Adam Ticaret Bakanı idi: “Silvenar, yalnız Lort Decumus Scotti ile görüşmek istiyor.”

Tartışacak ya da tereddüt edecek yer değildi, bu yüzden Scotti, Jurus ya da Basth’a bakmaya bile çalışmadan öne çıktı. Kayıtsız yüz ifadelerini takındıklarından emindi. Bakan’ın peşinden arz odasına girerken, Scotti Jurus’un kendisine anlattığı olay ve eylemleri aklından geçirdi. Sergilemesi gereken yaklaşımı ve imajı hatırlamayı umdu.

Silvenar’ın arz odası, tabanda kase seklinde tavanda ise bükülerek neredeyse birbirine değecek şekilde içe doğru bükülmüş duvarları olan devasa kubbeli bir yerdi. Yüzlerce ayak yukarıdaki açıklıktan içeri giren ince ışık demeti, kabarık ve parlak gri bir tozun içinde ayakta duran Silvenar’ın tam üzerine düşüyordu. Şehrin ve sarayın bütün olağanüstülüğü içinde Silvenar gayet sıradan görünüyordu. Orta derece yakışıklı, hafif yorgun görünen, fazla sıradan, İmparatorluk’taki herhangi bir büyük şehirde karşılaşabileceğiniz tipte bir Orman Elfi. Durduğu platformdan inmişti ki Scotti görünüşünde bir gariplik fark etti. Oldukça kısa boyluydu.

“Sizinle yalnız görüşmek zorundaydım,” dedi Silvenar sıradan ve kaba bir ses tonuyla. “Belgelerinizi görebilir miyim?”

Scotti, Lort Vanech’in İnşaat Komitesi’ne ait boş anlaşmaları uzattı. Silvenar, geri vermeden önce İmparator’un mührünün üzerinde parmağını gezdirerek, onları inceledi. Birden utangaç bir görüntü sergiledi, yere bakıyordu. “Sarayımda savaştan kazanç sağlamaya çalışan bir sürü şarlatan var. Siz ve meslektaşlarınızın da onlardan olduğunu düşünmüştüm; lakin bu anlaşmalar hakiki.”

“Evet, evet öyleler.” dedi Scotti sakin bir ifadeyle. Silvenar’ın bilindik tavrı, Scotti’nin rahatça konuşmasını sağladı, resmi selamlamalar veya saygı dolu hitaplar yoktu, tıpkı Jurus’un söylediği gibi. “Altmeri’nin yıktığı limanlar ve yeniden inşa edilmesi gereken yollar ile başlamak en mantıklısı gibi görünüyor, ondan sonra size ticaret güzergahlarının onarım ve ikmali için takdir ettiğim değeri bildirebilirim.”

“İmparator, neden iki yıl önce, Elsweyr ile savaş başladığında bir temsilci göndermedi? ” diye sordu Silvenar hüzünle.

Scotti, cevap vermeden önce bir an için Vadiorman’da tanıdığı bütün o sıradan Bosmeri’yi düşündü. Sınırda onlara eşlik eden açgözlü, korkak paralı askerleri. Fallinesti’nin sıkı içen ehli keyif sakinlerini ve Bati Kavşağında karşılaştığı haşere öldürme konusunda usta okçuları. Havel Slump’taki, her işe burnunu sokan yaşlı Pascost Ana’yi. Kaptan Balfix’i, korsanlıktan emekli olmuş zavallı adamı. Athay ve Grenos’un dehşet içinde olsalar da umudunu yitirmeyen mültecilerini. Vindisi’nin çılgın, ölüm saçan Vahşi Av’ını. Gryf Mallon tarafından tutulan sessiz ve aksi kayıkçıyı. Açgözlü ve yozlaşmış Basth’i. Eğer bunların hepsini ve vilayet içindeki daha birçoklarını temsil edecek bir yaratık olsaydı, onun karakteri nasıl olurdu? Scotti, mesleği ve doğası gereği bir katipti, sınıflandırıp, dosyalamak; her şeyi bir sisteme oturtmak onu içgüdüsel olarak rahatlatıyordu. Eğer Vadiorman’ın ruhu dosyalanacak olsaydı, onu nereye koyması gerekirdi?

Sorusunu daha bitirmemişti ki cevap geldi.

İnkar.

“Korkarım bu sorunun muhatabı ben değilim,” dedi Scotti. “Şimdi önümüzdeki işe geri dönebilir miyiz?”

Scotti ve Silvenar bütün öğleden sonrayı Vadiorman ivedi ihtiyaçlarını tartışarak geçirdiler. Her bir anlaşma dolduruldu ve imzalandı. Gereken çok şey ve birbirine bağlı o kadar çok masraf vardı ki sonradan eklenen şeyler kağıtların kenarlarındaki boşluklara yazılmak zorunda kalınmıştı. Scotti, ilgisiz tavrını takınmaya devam etti; fakat Silvenar’ı idare etmenin küçük ve saf bir çocuğu idare etmek gibi kolay olmadığını gördü. Halkın Sesi, balıktan elde edilen verim, ticaretin faydaları, vilayetindeki her orman ve kasabanın durumu gibi gündelik hayata dair bazı pratik şeyleri oldukça iyi biliyordu.

“Yarın bu anlaşmayı kutlamak için bir şölen vereceğiz,” dedi Silvenar sonunda.

“Bu gece yapmak en iyisi,” diye karşılık verdi Scotti. “Yarın anlaşmalarla birlikte Cyrodiil’e doğru yola çıkmalıyız, bu yüzden sınırdan güvenli bir geçişe ihtiyacım olacak. Daha fazla vakit kaybetmeyelim.”

“Bence de,” dedi Silvenar ve anlaşmalara kendi mührünü koyması ve akşamki şölenin hazırlıklarını başlatması için Ticaret Bakanı’nı çağırdı.

Scotti odayı terk etti ve Bast ile Jurus tarafından karşılandı. Uzun saatler boyunca kayıtsız bir yüz ifadesi takınmanın zorluğu yüzlerinden okunuyordu. Muhafızların görüş alanından çıkar çıkmaz bütün olan biteni anlatması için Scotti’ye yalvardılar. Onlara anlaşmaları gösterdiğinde Bast sevinçten ağlamaya başladı.

“Silvenar’la ilgili seni şaşırtan herhangi bir şey var mıydı?” diye sordu Jurus.

“Benim yarı boyumda olmasını beklemiyordum.”

“Öyle miydi?” Jurus biraz şaşırmış görünüyordu. “Onunla daha önce görüşmeye çalıştığım zamandan beri kısalmış olmalı. Belki bütün o halkının durumundan etkilenme saçmalığıyla ilgili bir şeyler yüzündendir.”